Bir Kadının Hayattaki En Büyük Gayesi

0
2114

Bir Kadının Hayattaki En Büyük Gayesi

Bir kadının hayattaki en büyük gayesi, Allah Teala’nın rızasını kazanmak olmalıdır. Bunun haricindeki her hedef maalesef ölümle beraber yok olmaya mahkûmdur. Öyleyse niçin geçici olana gönül bağlayalım ki?

Dünyadan, malayaniden yüz çevirmiş, nefsini ezip; iradesini kontrolü altına almış, kendisini yalnızca Allah’a adamış ve yüzünü Hakk’a dönmüş kişidir gerçek kadın. Ancak bu kadındır övülmeye layık olan… Rabbimizin Kuran’da buyurduğu ‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol’ ayetine layık olmak için ömrü boyunca çalışan, kalbine Allah’tan gayrı yabancı bir düşünce sokmamak için çabalayan, kalbinin kapısında adeta nöbet tutan kadındır kazanacak olan kadın. Kadının asli görevi budur. Rabbine layıkıyla kul olmaya çalışmaktır.

Gaflet sarmış her bir yanımızı. Demiyor muyuz biz? Ondan geldik, yine O’na döneceğiz. Herkes Rabbine ak bir yüzle dönmek istemez mi? Öyleyse neden halen hedefimizi şaşırıyoruz? Allah bizi bu denli şerefli yaratmışken, neden halen kendimizi en aşağılara çekiyoruz? Neden bizi çekmek istedikleri uçuruma kendi ayaklarımızla gidiyoruz?  Müslüman bir kadın bir günü diğerine eşit olmasını kabul etmez, edemez. Her geçen gün kendini geliştirmenin, Rabbine yakınlaşmanın fırsatını arar, çalışır, gayret eder. Ve sonucu Rabbinden bekler.

Gerek aile içinde, gerekse toplumda, kısacası hayatın her safhasında “Ben nerede, hangi şart ve koşulda olursam olayım, Rabbim’in emrine uygun yaşamak zorundayım” der ve ona göre adımlar atar kendini Allah’a teslim eden kadın. ‘Rabbim bu işten razı değil mi? Öyleyse bende değilim.’ diyebilmektir teslimiyet…. Allah’a olan sadakat bunu gerektirir.

Bir kadını kadın yapan şey; ne güzelliğidir, ne süsüdür, ne zenginliğidir ne de soyudur. Sadece ve sadece takvasıdır. Takvadadır asıl üstünlük. Kadın olmak demek, Firavunun işkenceleri altında dahi teslimiyetini bozmayan ve ben bir olan Allah’a iman ettim diyen Hazreti Asiye Validemiz gibi olmak demektir. Bizim örnek almamız gereken öncü şahsiyetler; İslam uğruna bedel ödemiş annelerimiz, Hak dostlarıdır. Çektikleri onca musibetlere, sıkıntılara karşın İslami şahsiyetinden ödün vermeyen iffet ve onur sahibi Müslüman kadınlardır. Bunun haricinde kadınlığı, kadının üstünlüğünü; dışarı çıkıp para kazanmak yani güya! ekonomik özgürlüğünü! kazanmak olarak görenler maalesef ki, sinsi bir tuzağın içine düşmüşlerdir. Ve böylesi ulvi bir şerefe ulaşmak varken, nefislerinin kölesi olmuşlardır. Buna sebep olan şey ise, içimize sızan Kapitalizmdir ve  maalesef Müslüman kadınları da etkisi altına almıştır. Buyrun biraz bu kapitalist sistemden bahsedelim:

Yıllar yılı evinde kocasının getirdikleri ile yetinmeye çalışan kadınlar, (güya!) ekonomik özgürlüklerini kazanmak için iş hayatına atıldılar, dahası bunu da bir nimet sandılar! Hatta ve hatta bunu kadın-erkek eşitliği adı altında müdafaa ettiler.

Yetinmek bilmeyen, bu eşitlik safsatasına kanan kadınların gözleri de öyle boyandı ki, olayın ‘kölelik’ boyutunu göremez oldular. Çünkü kapitalist sistem, onlara bunu ‘ekonomik özgürlük’ diye benimsetti. Kadın asli vazifesini unutup, iş hayatına atıldığında tabiî ki kapitalist sistem boş durmadı ve kazandıkları parayı ellerinden almak için, ‘moda evleri’, ‘kozmetik sektörü’, ‘bijuteri’ adı altında sektörler ortaya çıktı. Öyle ya… Bütün gün dışarıda, kadınlı-erkekli! ortamlarda bulunan kadının güzel görünmesi icap ediyordu. Artık kadın böylelikle, dışarıda çalışmaya mecbur edildi. Zira yalnız kocasının geliri ile, bunlardan faydalanması imkansızdı. Buyrun size kapitalist kölelik! İhsan Şenoncak hocanın da bu konuyla ilgili beyan ettiği söz bu konuya açıklık getiriyor. “Kadını erkek hegemonyasından kurtarmayı vadeden modernite, ataerkil yapıya karşı tepkisini ortaya koyarken ölçüyü kaçırdığından dolayı, kadını yeni argümanların boyunduruğuna mahkum etmiştir. Koca hakimiyetinden kurtardığına inandığı kadını, sanayi devriminin ağır çalışma şartları ile gelen modern müstemlekeciliğe (sömürgeciliğe) kurban etmiştir.”

Evet, ne acıdır ki, Allah’ın sevdiği- razı olduğu bir kul olmak varken, toplumsal dayatmanın da etkisiyle nefislerimizin her dediğini yapar olmuşuz. Adım adım, o güzel imanımızdan ekonomik özgürlük, koca baskısı derken uzaklaştırılmış, daha evlenmeden ‘eğer boşanırsam elimde bir mesleğim olsun’ diye bir saçmalığı benimser olmuşuz. Eski analarımızın kızlarına verdiği öğüdü unutup, dahası Efendimiz’in Hazreti Fatıma annemize verdiği öğüdü unutup, şeytanın kalbimize attığı fikirleri benimser olmuşuz.

Allah Teala Nisa suresi 34. ayetinde buyuruyor ki;

“Erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar (koruyup gözeten). Allâh’ın fazlıyla açığa çıkardığı bazı özellikler sebebiyle bazısı diğerinden üstündür”

Gelelim bu ayet-i kerimenin tefsirine;

Hakimlik: Ayette erkekler “Kavvamdır” deniyor. Bu kelime, hakim manasına değil; ‘yönetici’ ‘gözetmen’ ‘koruyucu’ manalarına gelmektedir. Bununla beraber biraz sonrada ifade edileceği üzere, İslam’da reis olmak demek, hizmetkâr olmak demektir!

Gelelim ikinci terime…

Üstünlük: Ayette erkeğe bu sorumluluğun verilmesinin gerekçesi olarak gösterilen ‘erkeklerin üstünlüğü’ fazilet üstünlüğü değildir! Ayette belirtilen üstünlük, aile geçimini sağlama noktasındaki üstünlüktür. Yani erkek kuvvette, sabırda, aile geçimini temin etmekte kadından daha üstündür/kabiliyetlidir/daha dayanıklıdır demektir. (Bu yaratılış farklılıklarındaki üstünlükten sonra halen kadın-erkek eşitliğini savunan yazımızı okumayı bırakabilir. Zira kadın ve erkek eşit değildir, hiçbir zaman da eşit olmaz. Onlar ancak birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar.)

Nitekim, ayetin ilgili ifadesinin özetle meali şöyledir: “Kocalar eşleri üzerinde kavvamdır/yönetici ve koruyucudurlar. Bunun sebebi, Allah’ın bazı insanlara bazılarından daha fazla nimet (maddi-manevi güç -kuvvet) vermesi ve bir de kocalarının mehir verme, evin masraflarını yüklenmeleri/evi geçindirmeleri gibi malî yükümlülükleridir”.

 

Fazilet Üstünlüğü: Kuran’ın hiçbir ayetinde erkeklerin kadınlardan üstün olduğuna dair bir ifade yer almamıştır. Çünkü inanan bir insan bilir ki; İslâm’da gerçek üstünlük kıymet, değer ve fazilet üstünlüğüdür. Yoksa, bir çok hayvanın insanlardan güç, kuvvet konusunda üstün olduğu aşikârdır.

”Allah katında en değerli/en üstün olanınız, Allah’a karşı en çok saygılı olanınızdır.” (Hucurat, 49/13)

Mealindeki ayette üstünlük kriteri, erkeklik-kadınlık değil, Allah’a karşı gösterdikleri saygı olduğu ifade edilmiştir. Yani en takvalınız, en üstündür denilmiştir. Buradan dahi anlaşılmalıdır ki, eğer biz kadınlar,ille de üstünlük iddiasında bulunacaksak, bu takva hususunda olmalı. Bizler hayır yarışında birbirimizi geçmeye çalışmalıyız ve Allah’a nasıl daha layık kul olabilirim? sorusunun cevabı için var gücümüzle gayret etmeliyiz.

Etmeliyiz ki, bunun neticesinde bizlerde bir Hak aşığı Rabia tül Adeviyye gibi olalım. Bir Zeynep Gazali gibi çektiği onca sıkıntı ve işkenceye rağmen, halen bıkmadan usanmadan, o imanın da verdiği güçle Allah diyebilelim. Firavuna karşı direnen Asiye annemiz gibi olalım. Bundan büyük bir şeref mi vardır? Bundan daha büyük hangi üstünlük olabilir?

Üstünlüğü topluma karışıp, çalışmak olarak görmek ne büyük yanılgıdır. (Üstelik kadının erkeğin birbiriyle iç içe olduğu, Allah’ın razı olmadığı bir ortamda, Allah’ın onu sorumlu kılmadığı bir yükü yüklenip, O’na karşı isyana kalkışmak ne büyük ahmaklıktır!) Üstünlüğü bir diplomada bilmek ne büyük bir aldanıştır. Üstünlüğü ailede iktidarı elde etmek olarak görmek, kadının kendisine yaptığı ne büyük bir zulümdür. Fıtratına aykırıdır. Aile yapısına bir darbedir. Kadının kadınlığını kaybetmesine sebeptir.

Ve dahası…  Ev hanımlığını kendini aşağılamak olarak nitelendiren, kadının üstünlüğünü eşine itaat etmemek de bilen ama iş hayatındayken çalıştığı yerdeki patronunun emrinden çıkmayan kadınlar, bu millete zerre fayda sağlamayacak bir yanılgının, sapmanın ve dahası saptırmanın eşiğindedirler. Böyle bir toplum ilerleyemez. Ne demişti Peyami Safa; “Ev kadınlığını hizmetçilik sandığı için kendini üniversiteye atan bir kızın kültüründen de, ahlakından da bu millete bir hayır gelmez.”

Bir toplum her şeyden evvel Allah’a teslimiyet ile kuşanmış, kendini ilimle donatmış, takva sahibi, şefkat abidesi, eşine karşı itaati Allah’a itaat olarak bilen, çocuklarının her türlü aşırılıklarına sabretmeyi Allah için yapan bir kadına muhtaçtır. Böyle bir kadındır işte üstün olan!

– Evin Reisi: Bir evde hiç bir reis olmazsa anarşi olur. İki reis olursa kavga olur. Kadın reis olursa, riyasetin temel özelliği olan kuvvet, metanet, sözünü dinletmek gibi konularda -şefkat kahramanı olan birer anne oldukları için-otoriteyi kurmalarının zor olduğuna insanlık tarihi ve insanlık ailesi şahittir.

Demek ki bir evde sözü dinlenen bir büyük, bir reis olmazsa o ailede anarşi kol gezer. Böyle sözü dinlenir bir büyüğün büyük çoğunlukla ancak erkelerden olabilirliği herkesin bildiği bir realitedir. Çocukların -yüzde doksanın üzerinde bir oranda- anneden ziyade babadan çekindikleri, onun sözünü daha fazla dinledikleri gerçeği, gün gibi ortadadır.

 

Demek ki, evin reisi olmak, daha üstün olmak anlamına değil, aile huzur ve barışını ve de geçimini temin etmek manasına gelir.

İtaat: Kadınların erkeklere itaat etmesi, onlar için bir küçüklük değildir. Evde bir erkeğin makul olan sözlerini yerine getirmenin ne zararı vardır. Evde sözü dinlenecek bir kimseye ihtiyaç olduğuna göre ve bu kişi de erkek olduğuna göre, çocuklara örnek olma adına kadının kocasına itaat etmesi kadar makul bir durum olamaz.

Dairede çalışan kadınların yabancı erkeklerin emirlerini harfiyen yerine getirdikleri ortada iken, kendi eşine karşı duyarlı davranması kadar doğal bir şey olabilir mi?

– Bununla beraber, bu itaat kavramı, bir amir-memur durumunu çağrıştırmamalıdır. Çünkü, İslam’da evvela İslam’a aykırı bir emir ve rica olamaz. Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı olan bir konuda hiçbir kimseye itaat edilmez. Bu sebeple bu itaat, aile içerisinde kadının dik kafalılık etmemesini ön gören bir kavram olarak görülmelidir.

Bu açıklamadan, erkeğin hanımına itaat etmemesi diye bir anlam da çıkarılmaz. Nitekim, Peygamberimiz, meşhur Hudeybiye olayında, kurbanların kesilmesini istediği halde, sahabeler vaziyetin şaşkınlığından ötürü yerlerinden kımıldamamışlardır. Ve bu durumu eşi Hz. Ümmü Seleme ile istişare etmiş ve dediklerini yerine getirmiştir.

Velhasıl kelâm… Ne mutlu üstünlüğü, takvada arayan kadınlara! Ne mutlu milletimize, ümmeti Muhammede dayatılan bu kapitalist sistemin oyuncağı olmayan, sadece Rabbine kul olan kadınlara! Allah onlardan razı olsun.

Esselâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakatühü.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.