Spor, gençliğimizin ilgi alanları içinde çok mühim bir yer tutuyor. Sporun tabiatında bulunan “hareketlilik, duygu, heyecan, merak, güç, yarış, dinamizm” gibi özellikler gençlik döneminde zirvededir. Bu yüzden sporun uygulayıcıları ve izleyicileri arasında gençler ezici bir üstünlüğe sahiptirler.
Peygamberimizi (a.s.m.) örnek alan gençlerin, dinimizin sporla ilgili hükümlerini bilmeleri gerekir.
Yüce Efendimiz (a.s.m.) zamanında en gözde sporlar güreşmek, atıcılık ve hayvan yarışı idi.
Peygamberimiz (a.s.m.) deve yarıştırmış, güreşen gençleri seyretmiş ve ok atıcılığını teşvik etmiştir.
“Eğlendiğiniz şeylerin en hayırlısı atıcılıktır” (Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs), “Ok atmaya dört elle sarılınız. Çünkü bu oyunlarınızın en hayırlısıdır” (Taberânî, Evsaf) meâlindeki hadisler, özellikle o zamanki savaşlarda atıcılık önemli olduğu için dikkat çekmektedir.
Peygamberimiz (a.s.m.) torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i güreştirmiştir. Bir gün iki torununun güreşmesini tebessümle seyrediyordu. Hz. Hasan’ı gayrete getirmek için, “Ha gayret Hasan! Göreyim seni yakala Hüseyin’i” diyordu. Hz. Ali (r.a.) de oradaydı. “Yâ Resulâllah, siz Hüseyin’i kayırmalı değil misiniz? Çünkü Hasan daha büyük” dedi. Peygamberimiz (a.s.m.), “Baksana, Cebrâil de Hüseyin’e, ‘Ha gayret Hüseyin, göreyim seni’ diyor” buyurdu.
Peygamberimiz (a.s.m.) ayrıca, “Erkek çocuklara yüzmeyi ve ok atmayı, kız çocuklarınıza da ip eğirmeyi öğretin” buyurarak, yüzmenin ehemmiyetine dikkat çekmiştir.
Yukarıda andığımız spor dalları, hem insan vücudunun gelişip güçlenmesine hizmet eder, hem de savaş esnâsında insana lâzım olur. İyi güreşmesini bilen, ata ve deveye iyi ve hızlı binen, ok atışı isabetli olan kimseler, elbette çok daha iyi savaşırlar.
Bunlar bir bakıma savaş eğitimi gibi bir hedef gütmekte, boş ve geçici bir eğlenmeden ziyade mühim bir gayeye hizmet etmektedir.
Nitekim gençlerin güreştiğini gören Peygamberimiz (a.s.m.) “asıl pehlivanın nefsini ve öfkesini yenen kişi olduğunu” belirterek, spor yaparken ebedî bir gerçeğin akıldan çıkarılmaması gerektiğini ihtar etmiştir.
Hadîs ölçüsüyle günümüzdeki spora bakarken, öncelikle spor çeşitlerini anmalıyız. Bugünkü spor çeşitlerini, “futbol, voleybol, basketbol, güreş, boks, atletizm, halter, yüzme, atıcılık” şeklinde özetleyebiliriz. Bunlar en belli başlılarıdır. Elbette daha az yapılan spor dalları da vardır.
Bu arada çok yaygın bir söylentiye de işâret etmek gerekir. Futbol topunun Hz. Hüseyin Efendimizin (r.a.) başını temsil ettiği şeklindeki iddialar uydurmadır ve gerçekle bir ilgisi yoktur.
Tüm spor çeşitlerine karşı uygulayabileceğimiz temel kurallar şunlar olmalıdır:
Spor dalı özü itibâriyle ve uygulanışı sırasında dinimizin kurallarıyla çelişmemelidir. Söz gelişi, insan canına ve organlarına kast eden sporlar tasvip edilemez. Ayrıca spor esnâsında kadın erkek arasındaki mahremiyete uyulmalı, tesettür emri yerine getirilmelidir.
Spor müsabakası sonunda kumar türü bir maddî menfaat olmamalıdır. Tarafların dışındaki bir kurumun verdiği ödül ise kumar değildir.
Spor yapmak, başta namaz olmak üzere farz ibâdetlerimize engel olmamalıdır. Eğer ibâdet ihmal ediliyorsa bu apaçık bir haramdır.
Spor yapmak, kavgaya ve düşmanlığa değil, tanışmaya ve kaynaşmaya vesile olmalıdır.
Yaptığımız hiçbir spor türü, zarurî hizmetlerimizi ve işlerimizi engelleyecek kadar zamanımızı almamalıdır. Çünkü, her şeyde olduğu gibi bunda da israf haramdır. Ancak bu durum, mesleği spor olmayanlar için geçerlidir. Eğer bir kimsenin birinci uğraş alanı spor ise, elbette o zamanının büyük bir kısmını spor çalışmalarına verecektir. Ancak o da, ilim öğrenmekten, imanî tefekkürden ve farz ibâdetlerinden vazgeçmemelidir.
Böyle bir kimsenin spor adına yaptıkları da dinî bir hizmet olabilir. Çünkü, sportif müsabakalarda önde olmak, temsil ettiğimiz din ve kültürün tanınmasına ve sevilmesine sebep olur. İlim, san’at, sanayi gibi spor da bir mesaj aracıdır. Hayatını İslâma göre düzenleyen bir sporcu başarılı olursa, geniş kitlelerin sempatisini kazanacaktır. Bu da temsil ettiği inanç ve hayat tarzının geniş kesimlere duyurulmasını ve benimsenmesini netice verecektir. Belki bu şekilde, hâlis niyetini korumak şartıyla büyük bir âlim kadar dine hizmet edebilir.
Başta futbol olmak üzere spor karşılaşmalarıyla ilgilenmek de fazla zamanımızı almamalıdır. Bu hususta herkes kendine göre bir denge tutturmalıdır. Hem ebedî gayelerimize uygun, hem de sporla ilgili merakı giderecek orta bir yol bulunmalıdır. Elbette bunun ölçüsü, herkes için aynı olmaz. Hadiseye esnek bakmak gerekir. Kendisini ulvî gayelerin gerçekleşmesine vermiş öyle insanlar vardır ki, hiçbir sportif karşılaşmayla ilgilenmez. Kimileri de biraz fazla ilgi ve merak duyarlar. Katı kurallar tasvip edilemeyeceği gibi, önemli işlerimizi bırakıp maç hastası olmak da uygun görülemez.
Bununla birlikte, belirttiğimiz kurallara uygun olmak şartıyla gençlerimizin spor dallarıyla bizzat uğraşmalarında fayda vardır. Böylece hem meşrû bir eğlenceyle uğraşılmış, hem vücudun sağlığına hizmet edilmiş olur.