İyilik Ve Mutluluk Arasındaki İlişki

0
4557
İyilik Ve Mutluluk Arasındaki İlişki

İyilik Ve Mutluluk Arasındaki İlişki

İnsanoğlu yaratılışından beri hep bir mücadele içinde olmuş kimi iyilik suretini sahiplenmiş, kimisi kötülük postuna bürünmüştür. Bununla birlikte nice iyilikler mutlu sonla biterken, nice kötülüklerde hem kişilerin hayatında kötü izler bırakmış, hem de manevi kuvvetin zayıflamasına sebep olmuştur. Sizinle paylaşmak istediğim mevzu ise, İyiliğin; insan hayatına ne getirdiği ve topluma nasıl bir sonuç doğurduğunu görebilmemizdir.

İyilik Ve Mutluluk Arasındaki İlişki

Günümüz Dünya’sında iyilik göreceli bir kavram olmuş ve kişiden kişiye, toplumdan topluma değişen subjektif bir konu haline gelmiştir. Peki bir Müslüman buna nasıl bakmalıdır derseniz, cevap çok basittir. “Müslümanca” bakış açısıyla Kur’an süzgecinden geçirip, Sünnete uygunluğu ile değerlendirmek en doğru yol olacaktır.

Aslında iyilik kavramına iki yönüyle değerlendirmemiz daha vasat bir yol olacaktır. Bu sebeple önce kişisel olarak iyilik yapmak bize ne kazandırır, daha sonra ise iyilik yapmak topluma ne kazandırır sorusu ile devam edeceğiz.

İyilik Ve Mutluluk Arasındaki İlişki

 

İyilik, hem yapılan insanı mutlu eder. Hem de iyiliği yapan kimseyi hoşnut eder. Her yapılan iyilik insanın amel defterine bir iyilik olarak yazılacağı için, manevi gönül dünyasının ufuklarının görünmesine de Allah’ın izni ile sebep olacaktır. Bugün sokaklarımızda yaşanan her türlü sıkıntı ve huzursuzluğun temel nedenlerinden biri iyilik mefhumunun azalmasıdır. Bugün insanların iyilik olarak tebessümü bile çok gördüğü bir Dünya da Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz;

(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır. buyurmuştur. (1)

Efendimizin saydığı bu işlerin hepsi aynı zamanda iyiliktir. Kişilerin birbirleri ile ilişkilerini direk etkileyen bu durum hayatı düzenleyen en temel davranışlardan sayılabilir. Sadece bir kardeşinin yüzüne tebessüm ile bakman bile, o kişinin gününün güzel geçmesine sebep olabilmektedir. Ne büyük saadet. Bir kişinin gününün güzel geçmesi, o kişinin çevresinin ve ailesinin de gününün güzel geçmesine sebep olacaktır.

Tabii yapılan bu iyiliklerinde gerçek manada değerli olabilmesi için bazı maddeleri eklemek istiyorum:

  1. Yapılan iyilikte ne olursa olsun, sadece Allah rızasını gözetmek.
  2. Sünneti seniyye’ye ve İslam’ın kaidelerine uygunluğuna göre hareket etmek.
  3. Yapılan iyiliğin karşılığında hiçbir menfaat gözetmemek.

Bu şekilde yapılan iyilikler manevi olarak boşlukları dolduracak ve aynı zamanda İslam’ın da kaidelerini daha çok yaşanabilir hale getirecektir.

Nitekim Allah’u Teala ayeti kerime de Resulullah sallahu aleyhi ve sellem efendimizin nezdinde örnek olarak bizlere de şöyle buyurmuştur:

Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

Hakiki saadet ve mutluluk Allah’ın sevgisini kazanmaktır. Bu ayeti kerime de öne çıkan en önemli şeylerden biri yumuşak davranmak ve tevekkül etmektir. En sonunda da Allah’ın sevgisi ve rızası vardır. Mutluluğun gerçek kaynağı hiç şüphesiz Allah’tır. Rabbim cümlemize mutlu yaşayıp, çevremize de mutluluk saçanlardan olmayı nasip etsin.

İkinci kısımda ele alacağımız toplumu etkileyen iyilik kavramı kısmı da oldukça önemlidir. Küçük bir iyilik de olsa toplumun inşasında büyük rolü olacaktır. Toplumun temel yapısı iyilik üzerine inşa edilirse, her şeyin değişeceği bir Dünya beklentisi asla hayal değildir. Bu büyük değişimi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Taif’de yaşadığı şu örnek ile anlatmak istiyoruz:

Peygamber efendimiz aleyhisselatu vesselam evlatlığı Zeyd’i de alır. Ve yayan olarak Taif yoluna düşer. Yayan olarak, çünkü üç senelik boykot, Hz. Muhammed’e bir binek bile bırakmamıştır. Taif’i elinde bulunduran Sakif kabilesinin üç önde geleniyle görüşür. Bunlar, Abdi Yalil, Mesud ve Habib isminde üç kardeştir. Kendisinin ALLAH tarafından peygamber olarak gönderildiğini, insanları ALLAH’ın dinine davetle gönderildiğini ve Kureyş’in kendisine iman etmek yerine var gücüyle engellediğini anlatır. Gerçi bunlar Taiflilerin mutlaka çok iyi bildiği şeylerdir. Ve onlara, kendisine iman edip, dinini duyurma davasında destek olmalarını, sahip çıkmalarını ister. Aldığı cevap ise neredeyse Kureyş’i de aratacak türdendir. Üç reis kardeşten biri:

Eğer ALLAH peygamber olarak Seni göndermiş ise ben de Kâbe’nin örtüsünü çalmış olayım” der. Bu, Araplar arasında bir şeyin olanaksızlığını ifade etmek üzere kullanılan bir deyimdir. Diğerinin cevabı:

ALLAH peygamber olarak göndermek için bula bula Seni mi buldu!” olur. Üçüncüleri ise:

Ben artık Seninle konuşamam Sen koskoca bir peygambersin! Ben ise kimim ki!” olur.

Bu konuşma Kur’an kaydına da geçer:

Ve dediler ki: ’Bu Kur’an iki şehirden bir büyük adama indirilseydi olmaz mıydı?’ Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık.” (6)

Ve sonuç olarak efendimizin daveti kabul görmez. Taif’te ne kadar ipsiz, ayak takımı varsa hepsi Hz. Muhammed ile Zeyd’in şehri terk edeceği gün üç reis kardeş tarafından organize edilerek yolun iki yanına dizilir. Sonra da taş ve tükürük yağmuru başlar. Bunda bile ince bir hesap güdülür. Tükrükler bol bol her ikisinin de yüzüne yollanırken, taşlar, ölümüne neden olup ta bir kan davası başlatmaması için Hz. Muhammed’in belden aşağısına, Zeyd’in ise bir önemi olmadığından(!) gövdesine savrulur.

Efendimiz Sakif Kabilesi ile Tâiflilerden maksadına muvafık bir netice alamamanın teessürü içinde yoluna devam etti.

Mekke’ye iki konaklık bir mesafe kalmıştı ki, zâtını bir bulutun gölgelemekte olduğunu gördü. Dikkatlice bakınca, bulutun içinde Hz. Cebrâil’i fark etti. Cebrâil (a.s.) seslendi:

“Şüphesiz Allah, kavminin sana neler söylediğini işitti. Sana şu dağlar meleğini gönderdi. Kavmin hakkında dilediğini yapmak üzere ona emredebilirsin.”

O anda görünen dağlar meleği de emrine âmade olduğunu ve istediği takdirde Ebû Kubeys ile Kuaykıan dağlarını müşriklerin üzerine kapanırcasına birbirine kavuşturabileceğini söyledi.

Fakat, şefkat ve merhamet kaynağı Resûl-i Ekrem efendimizin arzusu başka idi. Dağlar meleğine şu cevabı verdi:

“Hayır, ben böyle bir şey istemem. İstediğim tek şey, Hak Teâlâ’nın bu müşriklerin sülbünden, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibâdet edecek bir nesil ortaya çıkarmasıdır.”5

Ve nitekim efendimizin bu güzel huyu ve iyi davranması neticesinde Allah’u Teala’nın merhameti ile isyan eden bir kavimden iman eden bir topluluğa dönüşmesine sebep olmuştur. İyilik bir toplumun belki de yeniden dirilmesine vesiledir. Mutluluğun temel kaynağı olarak gösterilmesi de mümkündür. Biz müslümanlar olarak iyi davranan iyilik yapan ve yapılmasına ön ayak olan topluluklar olmak zorundayız. İyiliği emretmek, kötülükten men etmek farz-ı kifayedir. Haydi hergünün sabahında Bismillah deyip, çevremizdekilere tebessümle de olsa sadakamızı verip, mutluluk saçmaya başlayalım. İnşaallah bu şekilde hem Rabbimizin rızasını kazanırız hem de efendimizin sünnetine ittiba etmiş oluruz. Selam olsun insanlara iyilikleri ile mutluluk aşılayanlara, selam olsun Ümmetin ağlayan yüzünde tebessüm olmaya çalışanlara…

  1. Tirmizî, Birr, 36
  2. Al-i İmran 159
  3. Said Alpsoy- Karanlık gün Taif
  4. Sorularla İslamiyet
  5. İbni Hişâm, Sîre: 2/60-63; Buharî, 4/83.
  6. Zuhruf, 43:31-32),

 

İlginizi Çekebilir: Peygamberimiz’e Has Bazı Özellikler

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.