Kadir Gecesindeki Feyizlerden Faydalanabilmek İçin Neler Yapmak Lazımdır?

1
1625
Kadir Gecesindeki Feyizlerden Faydalanabilmek İçin Neler Yapmak Lazımdır?

Kadir gecesinin ne kadar değerli olduğu önceki yazılarımızdan da anlattığımız üzere bilinmektedir. O hâlde bu mübarek gecenin feyizlerinden hakkıyla faydalanabilmek için neler yapmak gerekir?

Bizler bu ruhanî geceyi, ibadet ve taatle geçirmeye çalışmalıyız. Kusurlarımızdan tam bir pişmanlıkla tövbe ve istiğfar etmeliyiz. Teravih namazından sonra en azından iki rekât nâfile namaz kılmalı ve bir müddet Kur’ân-ı Kerîm okumalıyız. Peygamber Efendimiz’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) salât ve selâm getirmeliyiz. Babamızın, anamızın, akrabalarımızın ve din kardeşlerimizin haklarını gözetmeliyiz. Sarhoş edici maddeler, kumar ve meşru olmayan diğer eğlencelerden son derece uzak durmalıyız.

Rivayet olunuyor ki, Kadir gecesinde dört sınıf hariç bütün müminler af ve mağfirete mazhar olurlar. Bu dört sınıf insan ise, bu gecenin bereketlerinden faydalanamazlar. Şöyle ki;

Birinci sınıf, içki içmeye devam edenlerdir. Bilindiği gibi İslâm dini, sarhoş edici maddelerin zararlarını, bütün kötülüklerin anası olduklarını bildirerek Müslümanları 1300 şu kadar yıl bu hayat zehrinden şiddetle menetmektedir. Nitekim Kur’ân’-ı Kerîm’de şöyle buyrulmuştur:

“Ey müminler! Şarap, kumar, tapınmak için dikilen putlar ve kumar okları temiz olmayan pis şeylerdir. Bunlardan kaçınınız ki kurtulabilesiniz.

Şeytan, şarap ve kumar ile sizin aranıza kin ve düşmanlık sokmak, sizi Allah’ın zikrinden ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçmeyecek misiniz?” (Mâide 5/90/91).

Bu zararlı ve helâk edici şeylere son vermeyecek misiniz?

İslâm dininde sarhoşluk veren her şey, âyette geçen “hamr” kavramı içine girer. Her hamr da haramdır. Nitekim Sahîh-i Müslim’de şöyle bir hadis bulunmaktadır:

“Sarhoş edici her şey hamrdır ve her hamr da haramdır” (Müslim, Eşrîbe, 7.)

Mişkâtü’l- Mesâbih’te yazılı olan bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur:

“Çoğu sarhoş eden bir şeyin azı da haramdır” (Ebû Davud, Eşrîbe, 5.) Bunlardan kaçınmak lazımdır.

Sarhoşluk veren maddeler, insanlığın baş belasıdır. Bu yüzden nice servetler, sıhhatler yok olup gider; nice aileler perişan hale gelir ve nice değerli zamanlar, bir cinnet halinde şuursuzca boşa harcanır. O halde başında böyle bir bela bulunanlar, hemen tövbe ve istiğfar etmelidirler.

İkinci sınıf, anne babasına isyankâr olanlardır. Bu durumda olanlar da Kadir gecesinin feyiz ve bereketlerinden nasip alamazlar. Anne baba hakkının ne denli büyük olduğu herkesçe bilinmektedir. Hayatımızın sebebi onlardır; bizleri, en zayıf ve muhtaç olduğumuz dönemde besleyen ve koruyan onlardır. Şimdi nasıl olur da biz, onlara haksız yere muhalefet eder, onların gönüllerini kıracak şekilde davranırız?

Bilirsiniz ki anne babaya ‘öf’ bile demek, dinimiz tarafından yasaklanmıştır. Âyette, onlara şöyle dua etmemiz bize emredilmektedir:

“Yâ Rabbi! Beni çocukken nasıl besleyip büyüttülerse benim anne babama öyle merhamet eyle!” (İsrâ 17/24)

Yazık ki son asırlarda genel ahlâk bozulmaya yüz tutmuş,  aile hayatının düzeni ve aile içi dayanışma kaybolmuş, anne babanın haklarına özen gösterenler azalmıştır.  Bir şiirde şöyle seslenmiş:

“Zamanımızda bütün kızlar, anneleriyle savaşta, onlarla mücadele edip duruyorlar. Erkek çocuklar da genellikle babalarına karşı bahtsız insanlar gibi davranıyorlar.”

Ne kötü ahlâk ve ne kötü bir gidişât! Bütün bunlar, İslâm eğitimine aykırı şeylerdir. Şunu da ifade etmek gerekir:

Anne babaların hataları yok değildir. Çocuklarına küçükten itibaren güzel bir terbiye vermeyen, İslâm dairesinde büyümeyen, çocuğunu yabancıların eğitimine teslim etmekten çekinmeyen, ahlâklı ve faziletli birer insan olarak çocuklarına örnek olmayan anne babalar, daha sonra eğer çocuklarından iyi davranışlar görmezlerse, kendilerini kınamaları ve hesaba çekmeleri gerekir. Çünkü söyle söylenir:

Bir kimseyi, anne babası edeplendiremezse zaman onu terbiye eder. Zamanın da terbiye etmediği kimseyi ise, cehennem pek güzel edeplendirir.

O halde insan edep sahibi olmalı, anne babasına itaat etmeli ki, Kadir gecesi gibi mübarek zamanların feyzinden faydalanabilsin.

Üçüncü kısım, akrabalık bağlarını kesenlerdir; akrabalık hukukuna riâyet etmeyen, imkân bulduğu hâlde onları arayıp sormayanlardır. Bunlar da Kadir gecesinin feyiz ve bereketinden mahrum kalırlar.

Bilindiği üzere insanlar, toplum halinde yaşarlar. Aralarında dayanışma ve yardımlaşma meydana gelir. Bir toplumun oluşumundaki ilk tuğla ailedir ve dolayısıyla akrabalardır. Bunların arasında muhabbet ve sevgi bulunmazsa, bunların arasında yardımlaşma ve dayanışma fikrî kendini göstermezse, toplumun birbirinden bağımsız diğer bireyleri arasında bu tür insanî ve ahlâkî hassasiyetler ve sorumluluklar nasıl gerçekleşir?

Sahîh-i Müslim’de geçen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

“Bir kimse, rızkın artmasını, ömrünün uzamasını veya bereketlenmesini isterse, sıla-i rahimde bulunsun yani akrabalarıyla olan bağlarını güçlendirsin.” (Müslim, Birr ve’s-sıla, 6.)

Kabirlerini ziyaret etsin, akrabalarının gönlünü alacak şekilde gayret eylesin.

Maalesef zamanımızda bir çok kimse, akrabalık hukukuna gerektiği şekilde özen göstermiyor; akrabalarının mutluluklarını ve kederlerini paylaşmıyor. Yalnız kendi zevk ve sefalarına, şahsî menfaatlerine bakıyorlar. Bütün bunlar, İslâm dininin telkin ettiği yüksek duygulardan mahrum olmanın bir sonucudur.

Şunu kesinlikle bilmek gerekir, Kadir gecesinin feyiz ve bereketinden faydalanabilmek için akrabalık hukukuna ciddi anlamda özen gösterilmelidir.

Dördüncü sınıf, din kardeşleriyle üç günden fazla dargın olup görüşmeyen kimselerdir. Bu insanlar da Kadir gecesinin feyiz ve bereketinden faydalanabilecek bir durumda değillerdir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

“Bir Müslümanın din kardeşini, karşılaştıklarında bu ondan, o bundan yüz çevirecek şekilde üç geceden daha fazla terketmesi helâl olmaz. Böyle dargın olan iki kimsenin hayırlı olanı, önce selâm veren (ve dargınlığa son veren)dir.” (Müslim, Birr ve’s-sıla, 8.)

Malumdur ki Müslümanlar arasında sona ermesi mümkün olmayan bir din kardeşliği vardır. Bütün Müslümanlara, birbirlerini sevmeleri ve birbirleriyle güzel bir şekilde görüşmeleri emredilmiştir. İnsanlık icabı bir kimse, din kardeşinden kötü bir muameleyle karşılaşabilir. Fakat bu durum, onun kalbinde bir kin ve düşmanlık izi bırakmamalıdır.  Bu yüzden aralarındaki sevgi ve dostluk kesilmemelidir. Böyle bir durum meydana geldiğinde affetmeli ve müsamaha gösterilmelidir. Asıl insanlık böyle ortaya çıkar, asıl İslâm terbiyesi de bu şekilde kendini gösterir. İslâm toplumunun birliği, dayanışması, saadeti, büyük bir kuvvete ve sağlamlığa ulaşması ancak bu yolla sağlanabilir.

Kadir gecesinin feyiz ve bereketinden hakkıyla faydalanabilmek için iyiliğe çalışmalı, meşru olmayan işlerden kaçınmalıdır.

İşte mübarek Ramazan-ı şerif bitmek üzere… İşte bu mukaddes günler, bizden uzaklaşmaya başladı. Bari şu iki üç gün içinde olsun elden kaçırdıklarımızı telafi etmeye çalışalım. Eğer bizden önce ölüp gidenler konuşabilecek olsalardı, yana yakıla bizlere şunları söylerlerdi:

-Ey henüz hayatta bulunan insan! Bizim zamanımız gafletle geçip gitti. Bari sen şu birkaç günlük hayatını fırsat bil! Henüz imkân varken zikir ve tefekkür ile, ibadet ve taat ile meşgul ol!

Hak Teâlâ Hazretleri cümlemizi bu yüce gecenin feyiz ve bereketlerinden faydalandırsın! Amin…

 

Ömer Nasuhi Bilmen Sohbetinden…

İlginizi Çekebilir: Kadir Gecesinde Meleklerin İnmesi Ne Tür Hikmetlere Dayanmaktadır?

1 YORUM

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.