Kardeşlik ruhunu canlandırmamız zorunludur
“Mü’minler ancak kardeştirler.”(1)
Ayet-i Kerimesinin hükmü gereğince, iman edenler ancak birbirlerine kardeş ve dost olmuştur. Allah (c.c.)’a iman etmek, diğer iman edenlerle birlikte imanın gereği kardeş olmak, gerçek dostluğu paylaşmayı, dostlaşmanın ne anlama geldiğini beraberinde getirir. Tarihler boyunca, aynı inancı paylaşmasına rağmen kardeşleriyle dostlaşmayan, birbirini kıskanıp çekemeyen ve düşmanlık yapmaya kadar giden topluluklar maalesef hep var olmuştur. Hâlen de varlığını devam ettirmektedir. Zararın neresinden dönülürse, kârdır inancayla günümüzde gerçek mü’min kardeşliğinin yaşanması, Rasûlullah (s.a.s.) ve ashabında gördüğümüz dostluğun tekrar canlandırılması, hem İslam’ın hem müslümanların geleceği için büyük önem arz etmektedir. Uzun yıllardır cahiliye kültürüyle yetiştirilmiş insanımız, ne yazık ki iman ve İslam gereği kardeşliği unutmuş, rasgele dinlere ve ideolojilere mensup kişilerle dostluk yapar hale gelmiştir. Öyle ki bu dostlukların, kulluk yapar vazıyete kadar ilerlediği görülmektedir.
Oysa Rabbimiz Allah (c.c.) şöyle emretmektedir:
“Mü’minler, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost (veli) edinmesin.” (2)
“Zulmedenlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur…”(3)
Önce kendi nefsine, sonra topluluklara zulmeden zalimlere meyledilmemelidir.
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavmi, Allah ve Peygamberine muhalefet eden kimselerle dostlaşır bulamazsın, velev ki o muhalefet edenler, babaları oğulları, kardeşleri veya soy sopları olsun…” (4)
Muvahhid mü’minler bu ayetin hükmünce amel etmeli ve İslam’a muhalefet edenlere yüz çevirmelidirler.
“Şu halde sen, bizim zikrimizden yüz çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir.”(5)
Müslüman topluluğun kanayan yarasını, Yusuf sûresine bakarak anlamaya çalışalım:
Bir baba var, aynı zamanda Peygamber. Yakub (a.s.) ve on iki oğlu var. Oğullarının içini bir kıskançlık duygusu kaplamış ki, babalarının gözüne girmek için her türlü hileye başvurmaktadırlar. Babalarının en çok sevdiğini düşündükleri Yusuf’u devreden çıkarırlar. En çok sevilenin kendilerinin olacakları inancındadırlar. Yusuf Sûresinin 11. ayetinden 14. ayetine kadar anlatılan Yakub oğullarının Hz. Yusuf için aldıkları tavır, bugün de aynı hasetçilik, aynı çekememezlikle, hatta fazlasıyla devam etmektedir. Bölünmek, farklı farklı fırkalara ayrılmak asrımızın müslümanlarının hastalığı olmuştur. Rabbimiz olan bir Allah (c.c.) ‘a, iman ettiğimiz son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) ‘e ümmet olduğumuz halde, farklı hocalar, liderler eşliğinde ayrımcılık hatta düşmanlıklar yapmaktadır. Maalesef…
Bir müslümanın veya birden çok cemaatin, o cemiyetin içinde en salih olan kişiyi çekememesi, güzel bir müslümana dolaylı şekilde engel olmaya çalışması “filanca” kişi veya cemaatler aradan çıkarsa kendisinin veya kendi topluluğunun en salih zümre olacağına inanması, tıpkı biraderlerinin Hz. Yusuf (a.s.) ‘a yaptığına benzemektedir. Dünya çapında başlatılan haçlı seferleriyle ümmeti bölme ve birbirine düşman etme çabaları, mayasını tutan zalimler yaklaşık 80 küsur yıldır emellerine ulaşmışlardır.
“(Habibim), bu (kıssa) sana vahyeddiğimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) onlar hile yaparak işleyecekleri işi kararlaştırdıkları zaman sen yanlarında değildin.” (6)
Çağın müstekbirleri, inanan halk üzerinde hile yaparak işleyecekleri işi kararlaştırdıklarında, inananlar yanlarında değildi. Ve ne kararlar aldıkları bilinmiyordu. Oysa şimdi hakikat bütün çıplaklığıyla ortadadır. Muvahhid mü’minler azimle, hızlı gayretlerle toparlanmalı, bir vucud haline gelmeli ve zalimlerin yıllar önce yaktıkları küfür, şirk, fitne, kıskançlık ateşini söndürmelidirler. Bu ateşi, söndürürken dökeceği bir bardak suyu dahi az görmemeli ve daha fazlasıyla çalışmalıdırlar.
Tekrar baba ve Peygamber Yakub (a.s.) ‘un kıssasına dönecek olursak görmekteyiz ki baba Yakub ağlarken, Yusuf diye inlerken, oğulları adeta görmez, duymaz olmuş, sadece umursamamaktadırlar. (tıpkı şimdi bir yerlerde ağlayan, inim inim inleyen müslümanlar varken, diğer müslümanların seyretmesi gibi…) Ne ki, babaları nezdinde kendi mevkilerini sağlamlaştırma uğruna… Sevgisini kıskanmışlardır baba Yakub (a.s.)’ın. Unuttukları bir şey vardır ki, o, Peygamber Yakub (a.s.)’du aynı zamanda. Sabredecek, acısını damla damla içine yudumlayarak ilahi hikmetin tecellisini bekleyecekti…
21. asırdayız ve halen aynı manzara. Evlatlar, analar hasretle ağlarken, Filistinli v.s. yavrular baba hasreti, analar babalar oğul hasreti çekerken ve bu tüm yeryüzünde yaşanan acı bir hadise haline gelmişken, duymaz görmez zalimler, ırkçı, sadist, kıskanç, menfaatperest, saltanat düşkünü Yahudiler, onların işbirlikçisi Hıristiyanlar ve işbirlikçi müşrikler umursamamaktadırlar. İnananların asıl üzüldüğü mesele onlardan çok, câhil bırakılmış müslüman kitlenin uyanmaksızın alet olmaya devam etmesidir. Gerçek muvahhid mü’minler, bu acıyı damla dalma yudumlayarak, sabırla ve azimle, acı, zor, karanlık günlerin geçeceğine inanarak ilahi tecelliyi ve hikmetini beklemektedirler. Bu tecellinin gerçekleşmesi için de cemaatlerin, toplumların toparlanmaları, yanlış yaptıklarını anlamaları, gerçek mü’min kardeşlik ruhunu canlandırarak çalışması, acil eylem planıdır. Mü’minler, taşan kederlerinin mahzunluğunu Yakub (a.s.) gibi yalnız Allah (c.c.) ‘a şikayet etmeli, sonucunu da Allah (c.c.) dan beklemelidirler.
“Oğullarım, gidin, Yusuf’la kardeşinden bir haber arayın. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Zira hakikat şudur ki, kâfirler güruhundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez…”(7)
Son Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) ‘e ümmet olanları arayıp bulmalıyız. Nerelerde, hangi masa başlarında, makam mevkii uğruna kaydıkları yanlış yollarda, televizyon başlarında. Yusuf (a.s.) ‘ın nefsine yenik düşmediği fakat bugünün müslümanlarının yenik düştüğü şehevi duygularıyla gaflete daldıkları günahların, dolar, altın peşinde oldukları yüklü maaşlar uğruna ve daha nelerde nasıl kaybettiysek hepsini, müslümanım diyen cümleyi arayıp bulmalıyız. Allah (c.c.) ‘ın rahmetinden ümidimizi kesmeyerek ta ki, kardeş olana dek, gerçek kardeşliğimizi yakalayana ve bir daha bırakmayana dek, dostça, samimice kısacası mü’mince. Zira kafirler güruhundan başkası Allah (c.c.) ‘dan ümidini kesmez.
“Kim affeder, bağışlarsa (barışı sağlarsa) mükâfatı Allah’a aittir. Şüphe yok ki, Allah, zalimleri asla sevmez…(8)
Hz. Yusuf (a.s.) nasıl ki, kardeşlerini affetti, bağışladı ise, bizde tekrar kazandığımız kardeşlerimizi affedip kucaklamalıyız. Mağfiret olunmaları ise Allah (c.c.) ‘a aittir.
“Muhammed Allahın Rasûludür. Onun beraberinde olan Ashab (mü’minler) kâfirlere karşı çok şiddetli, aralarında birbirlerine karşı merhametlidir.” (9)
Kardeş olmanın getirdiği büyük sorumluluk ölene dek birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye olacaktır.
“Yarattıklarımızdan hakka yöneltip ileten onunla adaleti kılan (uygulayan) bir ümmet vardır.” (10)
Liderimiz, efendimiz, sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) İbn Mes’ud (r.a.) rivayetiyle şöyle buyurmaktadır:
“Kim ki sabahleyin kalkarken düşüncesi Allah’tan başka bir şey olursa onun, Allah’ın hoşnutluk ve yakınlığından nasibi yoktur. Kim ki, sabahleyin kalkarken müslümanların sıkıntılarını kalbinde hissetmezse onlardan değildir.” (11)
Birbirinin derdiyle dertlenen her daim birbirinin yardımına koşan mü’min kardeşler topluluğu olmalıyız, bir vücud ve azaları gibi… Dil, renk, ırk, ülke fark etmeksizin, zaman, mekân dilimini aşarak, gece, gündüz, yaz, kış, gizli ve aşikâr yardımlara koşulmalıdır. Aksi takdirde bölük pörçük, darmadağınık bir halde helak olmamız kaçınılmaz bir sondur.
Ebu Hureyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasûlullah (s.a.s.) efendimiz ümmetine seslenmektedir.
“Birbirinize karşı kin doğuracak hareketlerde bulunmayın. Dünya menfaatine rağbet edip de aranızda fesat çıkarmayın. Ey Allahın kulları kardeş olun!”(12)
Yusuf sûresindeki kıssadan hissemizi almalı ve Yusuf (a.s.) ‘un kardeşlerinin gibi şimdiki ümmetinde içine düştüğü durumdan kurtulmak ve ilahi zaferlere koşmak için top yekun Allaha tevbe etmeliyiz.
“Ey iman edenler, hepiniz topluca Allaha tevbe edin. Ta ki korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız.”(13)
Ey Rabbimiz kalplerimizi dinin üzere sabit kıl.(14)
Dinin üzerinde ve mü’min kardeşlik üzerinde kalplerimizi birleştir ki dini mübinin tüm yeryüzünde muzaffer olması için topyekun mücahede edebilelim. Allahumme Amın..
[[ 1)Hucurat, 49/10 2)Ali İmran 3/118 3)Hud, 11/113 4)Mücadele 58/22 5)Necm, 53/29 Bakınız A’raf 7/99 6)Yusuf 12/102 7)Yusuf 12/87 8)Şura 42/40 9)Fetih 48/29 10)A’raf, 7/81 11)İman Suyutî Camiu’s Sağir Muhtasarı Tercüme ve şerhi, Çev. İsmail Mutlu, İst. 1996. C.3 Sh. 331 Hds. 3570(8453) 12) İmam Buharî, Edebu’l Müfred B.189, Hds.400 13)Nur 24/31 14)Bakınız. Ali İmran 3/8 ]]
islam-tr adresinden alıntıdır.