Resulullah’ın Son Anları

0
1866
Resulullah’ın Son Anları

Resulullah’ın Son Anları

Resulullah’ın Son Anları hakkında İbni Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Resulullah’ın âhirete irtihal etmesine yakın zamanlardı. Hz. Aişe radıyallahu anhın evinde kalıyordu, ziyaretine gittik. Bizleri görünce gözleri yaşardı ve şöyle buyurdu:

“Hoş geldiniz. Allah’ın selâmı üzerinize olsun. Allah Teala sizleri korusun ve yardım etsin. Sizlere Allah’tan korkmanızı ve ondan sakınmanızı tavsiye ederim. Sizleri Allah’a emanet ediyorum. Ben O’nun sizlere gönderdiği apaçık bir uyarıcısıyım. Sakın ha Allah’ın beldelerinde ve kullar arasında O’na karşı büyüklük taslamayın. Artık ecelim yaklaştı. Allah’a, sidretü’l-müntehâya, me’va cennetine yönelme vakti geldi. Kendinize ve benden sonra dinimize girenlere Allah’ın rahmetini ve benim selâmımı iletiniz.” (İbn Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübra, 2/256; Bezzar, el-Müsned, nr.847; İbn Hacer, el-Metalibü’l-Aliye, nr.4392; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, nr.14251.)
Peygamber Hasta İken Namazları Kim Kıldırmıştır?
Abdullah bin Zem’a naklediyor:

Rebîülevvel ayının başlarıydı. Bilâl-i Habeşî bir vaktin ezanını okumuştu. Resulullah, “Gidin Ebû Bekir’e söyleyin, namazı kıldırsın” buyurdular.

Ben de bunu haber vermek üzere dışarı; mescide doğru çıktım. Kapının önünde, içlerinde Hz. Ömer’in de bulunduğu birkaç kişi vardı. Hz. Ebubekir’i görememiştim. Ömer’e, “Haydi, kalk insanlara namaz kıldır” dedim. Hz. Ömer gür sesli biriydi. Tekbir getirir getirmez Hz. Resulullah(evi ile mescidi bitişik olmasından dolayı) onun sesini işitti ve,

“Allah da, müslümanlar da imamet için öncelikle Ebû Bekir’den başkasına razı olmazlar. Gidin, Ebû Bekir’e söyleyin, insanlara namazı o kıldırsın” buyurdu. Bu sözlerini üç defa tekrarladı.

Bunun akabinde, Hz. Ömer’in kıldırdığı namazlardan sonraki namazları Hz. Ebû Bekir kıldırmıştır. (Buhârî, Ezan, 46; Müslim, Salât, 93, 94, 95; Ebû Davud, Sünnet, 12; Ebû Avâne, el-Müsned, 2/114; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 7/187.)
Resulullah’ın Yıkanma, Kefenlenme ve Namazının Kılınması (Vasiyetleri)
İbn Mesud radıyallahu anh anlatmıştır: (Resulullahın iyice hastalandığı zamanlardı.)

Allah Resulü, Ebu Bekir’e, “Sor ya Ebu Bekir” deyince Hz. Ebû Bekir,

“Ya Resulullah ecel yaklaştı mı?” dedi. Resul-i Kibriya, “Evet oldukça yaklaştı” buyurdu.

Hz. Ebu Bekir, “Ya Nebiyyallah, sizi kim yıkayacak?” dedi.

Allah Resulü, “En yakınından itibaren Ehl-i beyt’imin erkekleri yıkasın” dedi.

“Sizi ne ile kefenleyelim?”

“Üzerimdeki şu elbiselerimle birlikte Yemen’den getirtilen hulleye ve Mısır’ın beyaz bezine”. Hz. Ebu Bekir, “Peki, namazınızı nasıl kılacağız?” diye sordu. Bizler hepimiz ağlaşmaya başladık.(Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, 4/80.) Sonra Resulullah,

“Durun biraz! Allah sizleri bağışlasın ve Peygamberiniz’in hürmetine sizlere hayırlar ihsan etsin. Beni yıkayıp kefenledikten sonra evimdeki kabrimin yanı başında bulunan divanın üzerine koyun ve ardından bir müddet dışarıda bekleyin. Zira vefatımdan sonra bana ilk olarak salât(rahmet, mağfiret ve ihsan) eyleyecek olan Rabbim’dir.

Sonra namazımı kılmaları için meleklere izin verilir. Allah’ın yarattıklarından üzerime ilk namaz kılacak olan Cebrail’dir. Ardından sırasıyla, Mikâil, İsrâfil ve kalabalık bir ordusuyla Azrâil gelerek namazımı kılacaklar. Daha sonra bütün meleklere sırayla gelir. Onlarda namazımı kıldıktan sonra sizler grup grup içeri girerek namazımı kılar, çokça salâtü selam verirsiniz. Kimse, tezkiye ederek, bağırıp çağırarak bana eziyet vermesin.

Namazımı kılmak için öncelikle imamınız ve en yakınlarından başlayarak Ehl-i Beyt’im gelsin. Peşinden erkekler, sonra kadınlar ve ardından da çocuklar gelsin” buyurdular.

Hz. Ebu Bekir sordu: “Ya Resulullah sizi kim kabre koyacak?“

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ehl-i Beyt’imin yakınlarından birkaç kişi koysun. O esnada sizin göremediğiniz, fakat onların sizi gördüğü birçok melek de bu işe katılırlar. Haydi, şimdi kalkın ve benden sonra gelenlere, benim yerime dini tebliğ edin” buyurdular.

(İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 2/256-257)

Resulullah Ölmeden Önce Izdırap Çekti mi?
Hz. Aişe validemizden rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (a.s.m) in son hastalığında yanlarında bir kap içerisinde su vardı. Rasulullah mübarek ellerini suya daldırıp yüzüne sürüyor ve şöyle diyordu: “Allah’dan başka tanrı yoktur. Muhakkak ölümün sekeratı vardır.” sonra ellerini kaldırıp : “Refiku’l-A’la’da” diyor, ta ki ruhu kabzolunup eli aşağıya düşünceye kadar. (Buhari, Rikak, 42)

Yine muhaddislerin Hz. Aişe‘den rivayet ettikleri diğer bir hadis-i şerifte de Rasulullah bu hastalığında, elini suya sokup yüzünü ıslattıktan sonra: “Allahım, sekerat-ı mevtte (ölüm zahmeti ve baygınlığında) bana yardım et.” diye dua ediyordu. (İbn Mace, Cenaiz, 64; Tirmizi, Cenaiz, 8)

Hz. Aişe validemiz diyor ki;

“Ben Hz. Peygamberin, vefatında çektiği ızdırabı gördükten sonra kolay ölmesinden dolayı kimseye gıpta etmem (imrenmem).” (Tirmizi, Cenaiz, 8)

Diğer bir rivayette ise : Rasulullah, benim midemle boğaz çukurum arasında (göğsümde) olduğu halde vefat etti. Rasulullah’dan gördüğüm şeyden sonra, ölümün şiddetini kimse için çirkin saymam.” (Nesai, Cenaiz, 6) demiştir.
Hz. Aişe Ağzında Islattığı Misvakı Uzatıyor!
Hazreti Aişe radıyallahu anh anlatmıştır:

“Hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem benim odamda, benim günümde, benim göğsümde kollarımın arasında vefat etti. Vefatı sırasında Allah Teâlâ benim tükürüğüm ile onun tükürüğünü birleştirdi. Şöyle ki: Kardeşim Abdurrahman elinde misvakla içeri girmişti. Resulullah onun elindeki misvaka bakıyordu. Hoşuna gittiğini anladım ve,

‘Senin için o misvakı alayım mı?‘ diye sordum.

Başıyla işaret bulunarak, ‘Evet al’ dedi. Ben de misvakı alıp kendisine uzattım, o da ağzına aldı, fakat misvakı çok sert buldu. Ben, ‘Onu sizin için yumuşatayım mı?’ diye sordum. Hazreti Peygamber, yine başıyla işaret ederek yumuşatmamı söyledi. Ben de misvakı ağzımda çiğneyerek yumuşattım(sonra ona verdim). Resulullah’ın önünde içi su dolu bir kap vardı; elini içine daldırıyor ve,

‘La ilahe illallah, gerçekten ölümün çok şiddetli sancıları varmış’ diyordu. Sonra elini kaldırdı ve,

‘Allah’ım Refik-i a’laya, refik-i a’laya’ buyurdu. İşte ben o zaman içimden, ‘Vallahi kendinden geçti, artık bizi seçemiyor’ dedim.

(Buhari, Rikak, 41(nr. 6510); Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve, 7/207; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 5/339; Müttaki-i Hindi, Kenzü’l-Ummal, nr.42162.)
Vefat Günü Resulullah’ın Azrâil ve Cebrail İle Konuşmaları
Hazreti Aişe radıyallahu anh anlatıyor:

“Vefat ettiği günün sabahı Resulullah’ın hastalığı biraz hafiflemişti. Bunu gören insanlar da sevinçli bir halde, ihtiyaçlarını görmek üzere evlerine ve işlerinin başına dönmüşler, Resulullah’ı hanımlarıyla birlikte bırakmışlardı. Resulullah’ın hastalığı döneminde hiç bu kadar ümitvar bir halde, rahat ve huzur içinde olmamıştık. Böylece Resulullah’ın yanında bekleşirken bize,

‘Yanımdan çıkın; şu melek gelmiş, yanıma gelmek için izin istiyor’ dedi. Benden başka bütün kadınları dışarı çıktı; ben ise onunla kaldım. Başı kucağımdaydı. Kalkıp doğruldu, ben de evin bir köşesine çekildim.

Uzunca bir zaman melekle baş başa konuştuktan sonra beni çağırdı ve tekrar başını kucağıma koydu. Daha sonra kadınlara, ‘İçeri girin’ diye seslendi. Ben,

‘Bu sesler Cebrail’in sesine benzemiyordu’ dedim. Resulullah, ‘Evet, haklısın bu Azrail idi. Bana geldi ve,

‘Aziz ve celil olan Allah beni gönderdi ve sen izin vermediğin sürece yanına girmememi emretti. Eğer izin vermezsen geri döneceğim; izin verirsen yanına geleceğim. Yine sen müsaade etmediğin sürece ruhunu almamamı emretti’ dedi.

Sonra, ‘Bu hususta ne buyurursunuz?’ diye sordu. Ben, ‘Cebrail gelene kadar yanımdan ayrıl, zira bu saatler Cebrail’in gelme vaktidir dedim’ buyurdular.”

Hazreti Aişe devamla diyor ki: “Bizler öyle bir durumla karşılaşmamıştık ki, buna ne cevap verebiliyor ne de bir fikir yürütebiliyorduk. Hepimiz dehşete kapılmıştık. Sanki asla geri dönüşü olmayan büyük bir musibetle çarpılmışcasına hepimiz hayretler içerisindeydik. Hiç kimseden çıt çıkmıyordu.

Derken tam saatinde Cebrail geldi. Uğultusundan ve hışıltısından onun geldiğini anlamıştım. Onu hissediyordum. Selâm verdi. Ehli Bey dışarı çıkınca o da içeri girdi ve,

‘Ey Muhammed! Aziz ve celil olan Allah’ın sana selâmı var. O, senin durumunu senden daha iyi bilmesine rağmen halini hatırını soruyor. Böylelikle senin şerefini ve halkının arasındaki izzet ve keremini yükseltmeyi istiyor. Hem bu vesileyle hastanın halini hatırını sormayı, onlara bu gibi müjdeler vermeyi ümmetine senin bir sünnetin olarak bırakmayı murad ediyor’ dedi.

Resulullah, ‘Kendimde ağır sancılar hissediyorum’ buyurdular. Cebrail,

‘Sana müjdeler olsun. Zira Allah celle celalühü seni, katında hazırladıklarına ulaştırmayı istiyor’ dedi. Resulullah,

‘Ey Cebrail! Ölüm meleği yanıma gelmek ve ruhumu kabzetmek için izin istedi’ dedi ve o olayı anlattı. Cebrail,

‘Ey Muhammed! Rabb’in sana özlem duymaktadır. Allah Teala, seni arzuladığını sana bildirmemiş miydi? Yeminle söylüyorum ki, ölüm meleği bu zamana kadar hiç kimsenin yanına gelmek ve canını almak için izin istememiştir ve bundan sonra da istemeyecektir. Rabb’in bununla senin izzet ve şerefini tamamlamak ve sana nasıl iştiyak duyduğunu bildirmek için yapmaktadır’ dedi. Resulullah,

‘O zaman Azrail gelene kadar yanımdan ayrılma’ dedi ve hanımlarının içeri girmesine izin verdi.

(Taberâni, el-Mu’cemü’l-Kebir, nr. 2890; Buhari, Megazi, 84)

Resulullah Vefat Etti!
Peygamberin hanımı Aişe radıyallahu anh der ki:

“Resulullah, pazartesi günü, kuşluk vaktinin yükselmesi ile zeval(güneşin tam tepede olma) vakti arasında vefat etti.” (İmam Gazali, İhya’u-Ulumiddin)

Resulullah’ın torunu Ümmü Gülsüm radıyallahu anh demiştir ki:

“Bugün, aynı zamanda Hz. Ali’nin musibetlere duçar olduğu gündür. Pazartesi gününden çektiğim nedir ki, dedem bugün vefat etti, babam Ali ve Ömer radıyallahu anhuma bugün şehid edildi.” (İmam Gazali, İhya’u-Ulumiddin)

Hazreti Aişe radıyallahu anh anlatıyor:

Resulullah vefat ettiği ve orada bulunanlar feryadü figan edip ağlamaya başladıkları zaman insanlar hemen içeriye hücum ettiler. bu esnada melekler elbisesiyle Resulullah’ın üzerini örttüler. Ortalık karışmış, herkes farklı bir şeyler söylüyordu. Kimi onun öldüğünü yalanlıyor, kimi ise dili tutulmuş, öylece kalakalmıştı. Akıllar karışmış ve kimin ne söylediğini kimse anlamıyordu. Kimileri bir köşeye çekilmiş, aklı başında bir halde beklemekte; kimileri de yere çömelmiş, öylece düşünmekte idi.

Ömer b. Hattab onun vefat ettiğine inanmayanlardandı. Hz. Ali bir köşeye çekilip oturanlar arasında idi. Hz. Osman‘ın ise dili tutulmuştu.

Sonra Hz. Ömer insanların karşısına çıkarak şöyle dedi:

‘Resulullah ölmedi. Muhakkak ki Allah onu geri döndürecek ve onun ölümünü bekleyen münafıkların ellerini ve ayaklarını kesecektir. Allah Teala nasıl ki Musa aleyhisselam ile sözleştiği gibi onunla da sözleşmiştir ve O elbette bizlere geri dönecektir.’

Bir diğer rivayette ise Hz. Ömer şunları söylemiştir:

‘Ey insanlar. Dillerinizi tutun. Çünkü O ölmemiştir. Vallahi kimin, Resulullah öldü dediğini duyarsam, işte şu kılıcımı kafasına indiririm.’

Hz. Ali evinden dışarı çıkmıyordu. Hz. Osman ise konuşamıyor, bir yere gidip gelmek istese elinden tutularak götürülüyordu.

O gün hiç kimse Hz. Ebu Bekir ve Abbas radıyallahu anhüma kadar metanet gösterememiş, Allah Teala bu ikisine tevfik ve dayanma gücü vermişti. Öyle ki Hz. Ebu Bekir’den başka birinin sözüne bakılmadığı bir zaman Resulullah’ın amcası Abbas gelmiş ve insanlara şöyle demiştir:

‘Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemin ederim ki, Muhammed ölümü tatmıştır. Zira o aramızda iken şu âyeti okumuştu: “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Sonra şüphesiz, sizler kıyamet günü Rabb’inin huzurunda davalaşacaksınız.”

Kaynak: İbn Hacer-i Kastallani, el-Mevahibü’l-Ledüniyye, 3/569-570; Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve, 7/215.. Allâme Zürkani, İbn Hacer’in el-Mevahibü’l-Ledüniyye adlı eseri üzerine yazdığı şerhinde, yukarıda bahsi geçen rivayeti, İbn Münir’in Mi’rac adlı eserinde zikrettiğini kaydedir(bk. Zürkani, Şerhu’l-Mevahib, 12/142. Rivayetin bir bölümü için bk. Buhari, Cenaiz, 3.

Resulullah Vefatı Karşısında Sahabenin Tutumu!
Resulullah vefat etiiğinde Ebu bekir, Medine yakınlarında yerleşmiş bir ensar kabilesi olan Hazrec kabilesinin Harsoğulları arasında bulunuyordu. Haberi alır almaz hemen Resulullah’ın yanına geldi, üzerine kapanıp öptü ve, “Anam babam sana feda olsun, Allah ölümü sana ikinci kez tattırmayacak. Vallahi Resulullah vefat etmiş”[1] dedi ve insanların karşısına çıkarak,

“Ey insanlar! Her kim Muhammed’e inanıyorsa şunu bilsin ki, O ölmüştür Muhammed’in Rabb’ine inananlar bilsin ki Allah diridir ve asla ölmez! Allah Teala şöyle buyurmuştur:

Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz?”[2]

Hz. Ebu Bekir’in bu konuşmasından sonra sanki insanlar bu âyeti ilk duymuş gibi oldular. [3]

Kaynaklar:

[1] Zebidi der ki: Hz. Ebu Bekir’in bunu söylemesinin nedeni şu idi: Münafıklar başından beri Resulullah’ın vefat etmesini beklemekte ve hatta bunu temenni etmekte idiler. Müslümanlar ise Resulullah vefat etse dahi İsa gibi tekrar dirilip münafıkları cezalandıracağını ümit ediyorlardı. Ebu Bekir ise onun tekrar dirilip ikinci bir kez ölümü tatmayacağını bu sözleriyle ifade etmiş oluyordu.

[2] Âl-i İmrân, 3/144.

[3] Buhârî, Cenaiz, 3; İbn Hacer-i Kastallâni, el-Mevahibü’l-Ledüniyye, 3/570.

İlginizi Çekebilir: Kalp İle Bedenin Birbiriyle Olan İlişkisi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.