Zekat Vermenin Edepleri

0
1698

İbadetin zinde olmasını, ruhsuz ve mânasız olmamasını ve sevabının fazla olmasını arzu eden kimse, şu yedi hususa dikkat etmelidir:

Birinci Husus: Zekât vermekte acele edip, farz olmadan evvel sene içerisinde vermektir. Bunun üç faydası vardır:

1.İbadette rağbet eseri zahir olur. Zira farz olduktan sonra vermek zaruridir. Zira vermezse, cezalanır. O hâlde, o şekilde verilen zekât korkudan olur, sevgiden olmaz. Yaptığı işi sevgi ve şefkât için değil, korkudan yapan kullar bedbaht kullardır.

2. Zekât vermekte acele etmekle fakirlerin kalbine sevinç ve neşe attığı için bunların samimi dualarına mazhar olur. Zirâ beklenmedik yerden sevince kavuşurlar. Fakirlerin bu hayırlı duası ona bütün afetlerden hisar olur.

3. Zamanın engellerinden emin olur. Zira geciktirmede çok afetler vardır. Bazen bir engel çıkıp, bunun gibi hayırlı işlerden meneder. Kalbe bir hayır işlemek arzusu doğunca onu ganimet bilmek gerekir. Zira Allah’ın rahmet nazarıdır. Şeytan ona meydan vermemek için onu menetmeye koşar. Hadiste: ‘Şüphesiz mü’minin kalbi Rahmanın kudret elinin iki parmağı arasındadır.’ buyrulur.

Büyüklerden biri helâda iken kalbine gömleğini bir fakire vermek geldi. Müritlerden birini çağırdı, gömleğini çıkarıp, ona verdi. Mürit dedi ki: ‘Ey şeyhim, niçin dışarı çıkıncaya kadar sabretmedin?’ Şeyh: ‘Korktum ki, dışarı çıkıncaya kadar, bir şey aklıma gelir, beni bu işten alıkoyar.’ dedi.

İkinci Husus: Eğer zekatı defaten (ansızın) vermek dilerse, Muharrem ayında vermelidir. Zira Muharrem ayı sene başıdır ve hürmetli bir aydır. Yahut da Ramazan ayında vermelidir. Zira vakit ne kadar eşref olursa (çok şerefli), sevabı da o derece fazla olur. Peygamberimiz insanların en cömerdi idi. Eline ne geçerse, ihsan eder verirdi. Ramazan ayında ise, hiçbir şey saklamayıp, hepsini verirdi.

Üçüncü Husus: Riyâdan uzak ve ihlâsa yakın olması için zekâtı gizli vermek, aşikâre vermemektir. Hadiste gelmiştir ki:

“Gizli sadaka Allah’ın gazabını durdurur.”

Ve yine hadiste gelmiştir ki;

“Yedi kimse Allah’ın Arş’ının gölgesinde dururlar: Biri, adaletli padişahtır. Biri de sağ elinin verdiği sadakanın sol elinin haberi olmayan kimsedir.” (Buhari, Müslim, Ebu Hureyre’den)

Dikkat et ki! Gizli sadaka veren kimse, adaletli padişah ile aynı derecededir. Hadiste gelmiştir ki:

“Gizli sadaka verene gizli sevaplar, ameller yazılır; aşikâre verirse, gizli ve aşikâre sevaplar defterinden siliinir, riyâ yazılır.”

Bu sebeptendir ki, geçmiş büyükler, gizli sadaka vermekte o kadar titizlik gösteriyorlardı ki, kimisi âma fakirleri arayıp, onların eline verirler ve bir şey konuşmazlardı; tâ ki, sadaka veren kimseyi tanımasın. Kimisi, uykuya dalmış bir fakir arayıp, hırkasının bir yerine bağlarlardı. Kimisi, fakire ulaştırmak üzere bir vekil tutardı. Bütün bunlar fakirin, kimin verdiğini bilmesin diye yapılırdı. Fakat başkasından gizlemeyi daha önemli tutarlardı. Çünkü halk içinde sadaka vermek, bahilik sıfatını kırıyorsa da, bâtında (kalbinde) riyâ meydan getirir.

Bu sıfatların hepsi, helâk edicidir. Fakat bahillik akrep gibi, riyâ da yılan gibidir. Akrebi, yılan vasıtasıyla defetmek, yılanın kuvvetini arttırır. Bir tehlikeden kurtulur, fakat daha şiddetlisine düşer. bu helâk edici sıfatların yarası, onun kalbinde kabre vardığı zaman yılan ve akrep yarası gibi tesir edecektir. O hâlde kalabalıkta sadaka vermenin zararı faydasından çoktur.

Dördüncü Husus: Riyâdan emin olmaktır. Kalbini ondan temizlemektir. Kalabalık içinde vermesi, sadaka verme rağbetini arttıracağını, teşvik olacağını biliyor ise, böyle olanlara insanlar arasında vermek daha hayırlıdır. Ancak bu da, insanların kendsini medhetmeleriyle kötülemelerini bir tutan, Allah’ın bilmesini yeterli sayan kimseler için geçerlidir.

Beşinci Husus: Verdiği sadakayı, fakirlere minnet ve eziyet etmekle boşa götürmemelidir. Allah buyurur ki:

“Sadakalarınızı, minnet ve eziyetle boşa götürmeyin.” (Bakara Sûresi, âyet:264)

Eziyetin mânası, fakirin kalbini rencide etmektir. Meselâ, ekşi yüz göstermek, sert davranmak ve fakir olduğu için ona hor bakmakla, kınamak gibi. Bu kabil eziyet, iki çeşit ahmaklıktan ileri gelir:

Birincisi; Malının elinden çıkması çok zor olduğu için kalbi daralır da, fakirlere dokunaklı sözler sarfeder. Bir akçe ile bin akçe ele geçirmek kendisine zor gelmesi, câhilliğinden ve ahmaklığından ileri gelir. Zekât ile Allah’tan Firdevs-i A’lâyı kazanacak ve cehennem azabından kurtulacak. O hâlde, âhirete imanı varsa, zekât vermek ona niçin zor gelir?

İkincisi; Kendi zenginliği ile fakirler üzerinde büyüklük ve üstünlük sağlamasıdır. Kendisinden beş yüz sene önce cennete giden kimsenin, kendisinden beş yüz derece üstün ve büyük olduğunu bilmiyor.

Allah nezdinde fazilet ve üstünlük zenginlikte değil, bilâkis fakirliktedir. Fakirliğin bu dünya şerefinin alâmeti budur ki, zenginler, dünya acıları, büyük meşguliyetler, çeşitli bağlar ve yükler altında yaşamaktadır. Bununla beraber dünyadan payları ihtiyaçları kadardır, fazla değildir. Halbuki Allah fakirlere ihtiyaçları kadar vermeyi üzerine farz kılmıştır. O hâlde, hakikatte zenginleri, bu dünyada da, beş yüz sene önce cennete girmeyi yine fakirlere tahsis etmiştir.

Altıncı Husus: Fakirlere zekât vermekle minnet etmemelidir. Minnetin aslı, cehâlet ve ahmaklığın en kötüsüdür. Minnet kalbin sıfatıdır ve şöyledir:

“Zekât veren kimsenin, fakirleri eli altında düşünmesidir. Bunun da işareti, fakirlerin kendine hizmet etmesini, her zaman işine koşmalarını beklemektir. İşlerinde bir kusur ederlerse, zekât vermediği zamandan daha çok tuhafına gider. Bazen de “Ben ona bu kadar iyilikler ettim, o da bana şöyle yaptı” der.

Bunların hepsi cehâletten ve ahmaklıktan ileri gelir. Hakikatte fakir sadakasını kabul etmekle ilk iyiliği o yapmıştır. Zira onu cehennem ateşinden kurtarmıştır, kalbini bahillik pisliğinden temizlemiştir.

Eğer hacamatçı bedava ondan kan alsa, helâkine sebep olduğu kanı aldığı için, ona minnettar kalır. Bahillik onun içinde, zekât malı da elinde necasettir, helâk sebebidir.

Fakirler vasıtasıyla sorumluluktan kurtulup, temizlendiği için onlara minnettar olması gerekir.

Diğeri de şudur; Peygamber buyurur ki;

“Sadaka önce Allah’ın lütûf eline, ondan sonra fakirin eline düşer.”

Madem ki sadaka önce Allah’a verilir, fakir onu Allah tarafından vekil olarak alır. Kendisi fakirlere minnettar olması gerekir. Fakirlere minnet etmesi nerede kaldı.

Yedinci Husus: Malının güzelini, iyisini ve helâlini vermelidir. Zirâ şüpheli mal, ibadet ve sadakaya lâyık değildir. Çünkü Allah temizdir, temiz olmayan şeyi kabul etmez. Allah buyurur ki:

“Kendinizin aldanarak alabileceğiniz bayağı şeyleri sadaka olarak vermeyin.” (Bakara Sûresi, âyet:267)

Bir kimse, evindeki şeylerin kötüsünü misafir önüne koyarsa, misafiri hafife almış olur. Kötüsünü vermek, isteksiz verdiğine delildir. Hüsnü rızasıyla değil de isteksiz olarak verilen sadaka kabul olmaz. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurmuştur ki:

“Bazen bir dirhem sadaka vermek, bin dirhem sadaka vermeyi geçer. Bu da seve seve verilen güzel sadakadır.”

Kaynaklar; İmam-ı Gazalî, Kimyâ-yı Saâdet, 1.Cilt, Syf:188-192

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.