Yolculuk Namazı

0
2635

yolculuk

Seferi, Kişinin herhangi bir nedenle ikamet ettiği yerden kalkıp başka bir yere gitmesi veya gitmek için yola çıkmış kişiye de seferi veya müsafir denilir.

Yolculuk durumu, genel olarak meşakkat ve sıkıntı içerdiğinden bu durumdaki kişi için bazı kolaylıklar getirilmiştir. Bunlar yolcuya tanınan ruhsatlardır. Bunların başında ramazan ayında yolculuk yapan kişi için tanınan, orucu yolculuk anında tutmayıp sonraya bırakma ruhsatıdır. Ayrıca yolcu olan kişinin, dört rekatlı farz namazlarını ikişer rekat olarak kılmasına da izin verilmiştir.

“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kafirlerin size kötülük etmesinden (fitne) korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur” (en-Nisâ 4/101)

Seferi namaz nasıl kılınır: Seferi olduğunuz durumlarda 4 rekatlık farz namazlar, 2 rekat kılınır. Sünnetlerin tamamı kılınır, müsait olunmazsa sünnetler terk edilebilir.

Seferi iken misafir olan imama, mukim olan (misafir olmayan) kişi uyduğunda, 4 rekatlı namazlarda imam 2 rekatı kıldırdıktan sonra sağına soluna selam verir. “Ben misafirim, mukim olanlar namazını tamamlasın” der.

Mukim olanlar, imam ikinci selamı verince “Allâh-ü Ekber” diyerek kalkar, aynen imamın arkasındaymış gibi kıyamda, kıraat etmeden (okumadan), Fatiha sûresi okuyacak kadar bekler. Rükû ve secdelerini yapar. İkinci rekata kalkar, yine Fatiha sûresi okuyacak kadar bekleyip rükû ve secdelerini yapar. Ettahiyyâtü, SalliBârik veRabbenâ dularını okur , selam vererek namazı bitirir.

 

Yolcunun dört rekatlı farz namazları kısaltması mecburi midir, yoksa kısaltma konusu tamamen yolcunun tercihine mi kalmıştır:

Hanefîler, namazların kısaltılması hükmünün Allah’tan bir bağış olduğu yönündeki rivayeti esas aldıkları için, kısaltmanın bir ruhsat değil bir azîmet hükmü olduğunu ileri sürerek bu konuda yolcuya tercih hakkı tanımamış ve kısaltmanın vâcip olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre yolcunun bilerek dört rekatlı namazı ikiye indirmeyip dört olarak kılması mekruhtur.

Bununla birlikte kişi, iki rek’at kılıp teşehhütte bulunduktan sonra iki rekat daha kılacak olsa farzı eda etmiş, son iki rek’at da nâfile olmuş olur. Ancak selâmı tehir etmiş olmasından ötürü kötü bir iş yapmış sayılır. Seferî olan kişi, şayet birinci teşehhüdü terketmiş veya ilk iki rekatta kıraatte bulunmamış ise farzı eda etmiş olmaz. Bu görüşün bir devamı olarak, seferde iken kazâya kalan dört rek’atlık namazların normal duruma dönüldüğünde yine ikişer rekat olarak kılınması gerektiği söylenmiştir.

Hanefîler’in bu konuda, Hz. Ömer’den nakledilen seferde namazların kısaltılması hükmünün bir hediye olduğu şeklindeki ifadenin dışında, Hz. Âişe ve İbn Abbas’ın şu sözlerini de delil almışlardır:

Hz. Âişe “Namaz ikişer rekat olarak farz kılındı; sonra hazarda ziyade olundu, seferde ise olduğu gibi bırakıldı” demiş,

İbn Abbas da “Allah Teâlâ namazı Peygamberimiz’in dili ile hazarda dört rek’at, seferde iki rekat olarak farz kılmıştır” demiştir (Buhârî, “Salât”, 1; Müslim, “Salâtü’l-müsafirîn”, 1).

Mâlikîler’e göre, seferde namazı kısaltarak kılmak müekked sünnettir. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise yolculukta namazları kısaltarak kılmak bir ruhsat olup, kullanıp kullanmamak kişinin tercihine bırakılmıştır.

Seferî kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukim olur ve artık namazlarını tam kılar. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse seferîliği devam eder. Şâfiî ve Mâlikîler’e göre ise, yolcu bir yerde dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Hanbelîler’e göre dört günden fazla veya yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.

Namaz cemaatle kılındığında mukim yolcuya, yolcu mukime uyabilir. Mukim kişi, seferî kişiye uymuşsa, seferî iki rek’atın sonunda selâm verince, mukim selâm vermeyip kalkar, namazı dörde tamamlar. Namazın baş tarafını imamla kılmış ve farz kıraat yerine gelmiş olduğu için bu kişi sağlam görüşe göre, namazı başkaca kıraat etmeksizin tamamlar, yanılırsa secde etmez. Çünkü bu mukim, lâhik mesabesindedir. Yolcu, vakit içinde mukime uyduğunda dört rek’atlı bir farz namazı mukim gibi tam olarak kılar.

Asli vatana dönmekle yolculuk hali sona erer. Burada sefer hükümleriyle ilişkili olarak oluşturulan üç vatan anlayışından kısaca bahsedelim.

a) Vatan-ı aslî:  Bir insanın doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşamak istediği veya içinde barınmayı kastettiği yere vatan-ı aslî denir. Vatan-ı aslîden başka yere iş, görev vb. sebeplerle veya yerleşmek üzere göçülünce yeni yer vatan-ı aslî olur, eski yer bu vasfını kaybeder.

b) Vatan-ı ikamet:  Bir kimsenin doğduğu, evlenip ailesini yerleştirdiği veya kendisi yerleşmeye karar verdiği yer olmamak kaydıyla, kişinin on beş günden fazla kalmak istediği yere vatan-ı ikamet denir.

c) Vatan-ı süknâ:  Bir yolcunun on beş günden az kalmayı planladığı yere vatan-ı süknâ denir.

Bir kimse doğup yerleştiği veya karısının yerleştiği yere varınca seferî olmaz. Sadece gideceği bu yer sefer mesafesi uzaklığında ise yolculuk esnasında seferî olur. (diyanet)

Başka bir ifadeyle;

Yola çıkmaya, yolculuk yapamaya “sefer”,  yolculuğu yapana da “misafir” denir. Fıkıh da, asıl vatanından en az doksan kilometre uzaklıktaki bir yere, onbeş günden az kalmak niyetiyle yola çıkan kimseye “misafir” veya “seferi (yolcu)” denir. Dinimizde bu şartları taşıyan yolcu için bir takım kolaylıklar vardır. Şöyle ki:

Yolcu oturduğu yerden ayrıldıktan sonra dört rekatlı farz namazfları iki rekat olarak, üç rekatları tamam olarak kılar.

Vakit imkanı varsa sünnetleri kısaltmadan olduğu gibi kılar, imkan yoksa sünnetleri terk edebilir.

Yolcu olan kimse mukim (yerleşik) olan bir imama uysa ona uyduğu için farzları tamam kılar.

Yolculukta ayağa abdestli olarak giyilen meste üç gün üç gece mesh edilebilir.

Yolculukta asıl olan niyettir. Niyetsiz olarak yapılacak yolculukla insan misafir olmaz.

Misafir olan kimse Ramazan ayında oruç tutmakta serbesttir. İsterse orucunu tutar, isterse yer ve daha sonra kaza eder. Duruma göre hangisi uygunsa o yapılır.

Yolcu olan kimse Cuma ve Bayram namazlarıyla, kurban kesmekle mükellef değildir. Fakat yaparsa sahih ve sevab olur.

Yolcu asıl vatanını dönünce veya ulaşınca yolculuktan çıkar, yolculuk ruhsatları kalkar.

Yolcu olan bir kimse imam olsa iki rekat kıldıktan sonra selam verir. Yolcu olan cemaat da selam verir. Fakat böyle bir imama uymuş olan yerli kimselerin kıldıkları namaz üç veya dört rekatlı bir namaz ise, imamın selamından sonra kalkıp kalan rekatları tamamlarlar.

İmamdan ayrı olarak kıldıkları rekatlarda Kur’an okumazlar. Sanki önlerinde imam varmış gibi biraz ayakta dururlar, rükû ve secdeleri yapıp tesbihleri okuyarak namazı tamamlar, kendi başlarına selam verirler.

Mükim bir imama, sonradan yetişen bir yolcu, imam selam verdikten sonra, kalan rekatları imamın namazına göre tam kılar.

Yolcu bir imama, birinci rekattan sonra uyan bir mukim, imam selam verdikten sonra kalkar, namazı mukim gibi tam kılar.

Kab İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir yolculuktan döndüğü zaman ilk iş olarak mescide uğrar ve iki rek’at namaz kılardı.
|  Buhârî, Meğâzî 79; Müslim, Tevbe 53. Ayrıca bk. Ebû Davûd, Cihâd 166.

“Bir kimse sefere çıkmayı isterken çoluk çocuğunun yanında kılacağı iki rekat namazdan daha üstün bir şey bırakmış olmaz. -Namaz onun yerine hayru’l Halef olur.-”
| Tebarâni

 

İkra İlim Meclisi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.