Şeriat ve Beşeri Sistem Arasındaki 7 Fark!
Haktan sonra; Hak’tan gayrı ne varsa, gerisinin adı dalalettir. Bu ister liberalizm olsun, ister kapitalizm, ister sosyalizm… Şeriat ve beşeri adalet sistemi arasındaki 7 farkı konuşacağız:
1.farkımız; Şeriat, Allah’ındır. Şeriatın dışındaki herhangi bir sistem insanındır. İnsanla Allah arasında ne kadar fark varsa, insanla Allah’ın şeriatı arasında o kadar fark vardır.
Şeriat, Allah’ın kulları için uygun gördüğü sistemin adıdır. Allah’ı yansıtır.
Diğer sistemlerde o kafaların insanlarını yansıtıyor. Yani beşeri yanstıyor. Kapitalizm ise, o kafanın fikrini yansıtıyor. Yani ne olacak Allah olmasa diyemediğin gibi, ne olacak Allah’ın şeriat olmasa diyemezsin! Mantıksızlık bu.
2.farkımız; Şeriat, Allah’ındır. Allah’ın koruması altındadır. Allah’ın eksikliği ve taraf tutuculuğu gibi bir yönü olmayacağından şeriat %100 zulümsüz, eksiksiz ve tarafsızdır.
Kendisi eksik olan, ölümlü olan, duygusal olan, arzularının etkisinde olanın sistemidir beşerin sistemi. Beşerin sisteminde zenginlerin etkisinde olan kapitalizm sistemi var. Beşerin sisteminde fakirlerin etkisinde olan sosyalizmin sistemi var.
Zaafiyeti olan bir sistemdir hukuk sistemi. Zayıf, çelimsiz, ödlek. Çünkü gasp ederek gelmiş. Şeriatın yerini gasp etmiş.
Neden Avrupa Hukukunda İnsanoğlunun Nefret Edeceği Cinsel Sapıklıklar Kanunla Himaye Altına Alınıyor?
Korkusu var çünkü. Bu cinsel isteklerine izin verme, ona izin verme, buna izin verme. Bu sefer senin sistemini yıkmaya çalışacaklar. Şeriatta böyle değildir. Bütün insanlar yok dese de, Allah’ın dediği olur.
Şeriat, kendisinden şüphe eden bir sistem değil. Kadına, erkeğe, zengine, fakire muhtaç değil! Ama sistemler kalabalığa muhtaç! Kalabalık gidince, sistem de çökecektir.
Mesela bu dönemde yapılan siyasete kadınlar hakim. Çoğunluk o çünkü. Allah’ın minneti yok. Beşerin birbirine minneti var. Birbirine köle beşer. Bu sebeple şeriata talip olmak, kimseye minneti olmayanın minnetinde kalmak demektir. Şeriat dışında bişeye talip olmaksa, minnetler içinde minnet seçip, kalmak demektir.
3.farkımız; Şeriatımız, dünyada uygulanan ama ahiret için çalışan bir sistemdir. Uygulama alanı dünyadır ama ahiret içindir. Çift kanatlıdır şeriat bu sebeple. Ahiret hesabı vardır. Dünya sistemlerinde ise ahiret hesabı yapmak yasaktır, suçtur. Bütün sistemlerde suçtur bu. Alkol, ciğerlerinizi çürüttüğünü ispat ettiğin zaman çok kötüdür diyebilirsin beşeri sistemde. Ama Allah bunu yasakladı, bunu içmem cennete girmeme engel olur dersen, bu da şeriatın gereğidir.
Böyle düşünmek beşer sisteminde suçtur. Çünkü beşer kanun koyduğu zaman bunu dünyayı putlaştırmak için yapar. Beşer, dünyayı cennet yapmak için uğraşıyor. Şeriat ise, cennete götürmek, dünyayı da köprü yapmak için vardır.
Hangi kanunu alırsan al, beşeri sistemin bu farkı muhakkak göz önüne serilecektir. Bir Müslüman Cennet’e gitmek için çalışıyor, la ilahe illallah muhammedur resulullah diyor ama ona cenneti kazandırmak, cenneti vermek için kurulmuş olan şeriatı sistem olarak isteniyor. Bu nasıl mümkün olacak? Beşeri sistemi makul kabul ediyor. Beşeri sistemin özünde ahiret yok! İdeali, hayali ; ahiret. Pratiği dünya adamın. Bu makul değil. Bunun için bir müslümanın beşeri bir sistemi Allah’ın şeriatının rakibi gibi görmek, asla mümkün değil. Bunu böyle görmek, evvela akla uygun değil. Ve imanla çelişkili bir ifadedir bu.
4.farkımız; Allah’ın şeriatında + / – her şey son kutup noktasına kadar vardır. Beşerin kanununda yoktur. Beşerin kanununda neler yapılacak sayılır. Ceza kesilir. Mesela dünyanın hiçbir sisteminde vergisini veren vatandaşa sevap vaad edilmez. Ama Allah’ın şeriatında zekat verene Cennet vaad ediliyor.
Beşeri sistemin Cehennemi vardır sadece. Cezası vardır. Allah’ın şeriatında mükâfat da, ceza da vardır. En iyi ihtimal beşer, plaket verir. Şeriatta ise sevap vaad ediliyor. Beşeri sistem, dünyada bile bir şey vaad etmiyor. Çünkü beşerin beşere vereceği bir şeyi yoktur. Cenneti yok ki . Ne vaad edecek? Allah’ın cenneti var. Vaade diyor. Beşerin hazinesi yok. Olanı da zaten merkez bankasında ne kadar varsa, o kadar var. Ama Allah; göklerin ve yerin mülküdür. Öyle olacağı içinde vermekle bitmeyen hazinesi var. Bu bir güç farkı olarak ortaya çıkar. Şeriatın gücüdür bu.
Bunun için senelerdir bir kuruş zekat kaçırırsam, Allah bana kıyamet günü ne der diye düşünen müminler, -bir kanunla kovalanmadıkları halde, bir müeyyide görmedikleri halde (mesala diyanet işleri başkanlığını zekat vermeyenler camimize girmeyecek diye bir kanun çıkarmadı şimdiye kadar) bu rağmen Müslümanlar bir kuruş zekat kaçırmamaya çalışıyor. Allah’ın mükâfatı müminleri coşturuyor. Filan yerde bir sel olunca müminler, kendi ceplerindeki çocuklarının simit paralarını çıkarıp, oraya gönderiyor.
Ama öbür tarafta, beşerin sistemin sahipleri kampanyalar mampayalar düzenledikleri halde bir futbol takımının topladığı kadar taraftar toplayamıyorlar. Ben vergimi verdim kanunen, başka vermem gereken bir şey yok diyor. Çünkü beşerin insanlar üzerinde otoritesi, hapishane sayısı kadar, doldurduğu yer kadar. Olmazsa, korkmazlar. Nasıl olsa koyacak yer yok. İşle suç işleyebildiğin kadar. Ama Allah’ın şeriatına bağlı bir mümin, yüreğini hapishane bilir. Dolayısıyla Allah’a asi olmaktan korkar.
Bir kırmızı ışıkta şoför, eğer orada güvenlik kamerası yoksa, izleyen yoksa, kırmızı/mavi her ışıktan geçer. Allah’tan korkan birisi ise, burada geçmem kul hakkıdır der, geçmez.bu farkı bütün insanlık biliyor. Bunun için devletler bütün yatırımlarını vatandaşını ezecek silahı üretip, kullanmakta bir sakınca görmüyor.
5. Farkımız; Gönüllere hükmedemeyen sistem olduklarından beşeri sistem olarak silahla hükmedip, tehdit ederek sistemi kurmak zorunda kalıyorlar.
Yüreklerde Allah’ın olmadığı bir sistemde herkes kameralarla izlenmek zorunda. Şimdi biri çıkıp demesin; filanca ülkede insanların sosyal hakları daha çok güvence altında.? Peki niye 18 yaşına girdikten sonra filanca çocuğu güvenceye rağmen evinde tutmak istemiyor? Git iş bul, bak çarene diyor. Niye evi insanlara zindan gibi? Sosyal güvenceleri var, niye huzurları yok? Uçtan bir örnek alıp, bu armuda bak, ne kadar güzel deyip; yanan ormanı gizleyemez bizden kimse!
Tabii bir sonuç çıkıyor buradan; kullarının gözünde Allah’ın azameti şeriatına yansıyor. İnsanın insana bakış tarzı da beşerin sistemine yansıyor. Dolayısıyla Allah’ın şeriatını en iyi uygulamış insanlardan biri olan Ömer b. Hattab, güvenlik görevlisi olmadan bir çölün ortasında tek başına uyudu ama krallar bir yere gidemedi dünyada o zamanlar. Neden?
Çünkü Ömer, Allah’a dayanmıştı. Şehit oldu gitti ama pişman olmadı. Silahın dayananlar da mermisi bitince ne yapacaklarından ödleri patladığından dolayı hep şarjörleri dolu silahların gölgesinde idarecilik yapabildiler. Allah’a dayanmanın farkı başka; kendin gibi insanlara dayanıp, yol almaya çalışmak başka.
6.farkımız; Şeriat Adem (as)’dan beri devam ediyor. Nereye 2 insan gitse, orada şeriat var. Uzaya giden bir insanda orada şeriata muhatap. Bütün zamanların ve insanın ayak bastığı her yerin sistemidir. Şeriatımızın zaman ve mekan daraltması yoktur. Gel gör ki, hiçbir beşeri sistem bütün zamanların sistemi olma fırsatını yakalayamamıştır. Dün Kral bizi yarattı diyorlardı. Sonra kendi krallarını yemeye kalktılar. Şimdi insanlık kendine göre bir yönetim tarzı oluşturdu. Put oldu bu. Bugün demokrasiyi yüce demokrasi diye övenler, belki yüz yıl sonra bunu diyemeyecekler.
Neden? Çünkü demokrasi, esasen insanlığın aradığı son nokta olduğundan değil. Şuanda herkesin bu oyunu böyle oynaması gerekiyor. Mantık bu, hastalık bu… Ama Allah’ın şeriatı geldiği günkü tecelliliği ve kapsamlılığı ile duruyor. Eskimeyen Allah’ın şeriatıdır. Allah’ın şeriatı kural olarak; bana geleceksiniz, peşimden geleceksiniz diyor. O en üstün arşı, cenneti hedef olarak gösteriyor. Bu hedefe doğru koşmak zorundasınız diyor. Halbuki demokrasi ise; insanların rızasının peşinden koşuyor. Arada bu fark var. Yani insanlar, Allah’ın rızasını yakalamak için koştuklarında şeriatın peşinde gitmeleri gerekiyor; kendilerini ilahlaştırmak istedikleri zaman sistem peşinden geliyor.
Elbette kendini ilahlaştırmak isteyen, başka sistemin peşinden gitmeyecektir. Bu şeriatın peşinden koşanların dünyanın bütününe bile tenezzül etmeyecek heybetli bir anlayışa sahip olmaları demektir. Öbür tarafta ise; her ikramiye önünde secde edilecek bir farktır. Şu şans, bu ikramiye.. Hepsi değerli şeyler.
Bu beşeri sistemde eğer askere gitmediğin için tehdit ederim seni diye tehdit etmezsen, kimseyi vatanı için öldüremezsin, şehit olmaz. Ama şeriatın şehadet teklifine milyonlar, milyarlar canlarını feda edip, Allah’ın şeriatının verdiği şehitlik payesi için cennete koşma uğruna can verirler, mal verirler.
Bütün zamanları kuşatan sistem ile 2000’li yılların kutsal sistemi arasındaki fark budur. Beşeri sistemin hangisi daha kutsal? Hangisinin silahı daha büyükse, namlusu daha uzun olanın demokrasisi daha güzel. Neden? Çünkü bunlar esasen insanların içindeki duyguları yansıtıyor. Amerika melez bir millet olduğu için devşirme ve toplama bir devlet olduğu için 3. 4. Partiye izin verse, 10 senede paramparça olur Amerika.
Ayakta kalabilmesi için demokrasinin 2 partiden ibaret olması gerekiyor. Zamandan ve mekandan etkilenen bir sistem çünkü. Propagandalarla şişirilmiş sistem başka; yüreklerden kaynaklandığı için yüreklere hükmeden sistem başka!
7.farkımız; Şeriatımız bir toplum sistemidir. Toplumu dizayn eder. Elbette diğer beşeri sistemlerde bir toplum sistemidir. Toplumu dizayn eder. Ama şeriat, insanın gece hayatına da karışıyor. Gece yatarken sağ omzunun üstüne yat, yüzüstü yatma diyor. İnsanın kendisiyle olan ilişkileri de var, ailesiyle olan ilişkileri de var şeriatta.
Hatta kimi sevip, kimi sevmeyeceğimize de karışıyor. Ama beşeri sistem, gece yatağına karışmaz, intihar etmeyi suç sayan sistem yok.İftarı geç yapana karışmaz ama şeriatta akşam iftarını bilerek geciktirmeyi suç sayıyor Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
Şeriat, toplumu dizayn ettiği gibi kişinin kendisiyle olan ilişkiyi de, kişinin Allah arasındaki dizayn eder. Beşeri sistem, laiktir, sekülarist mantıktır. Allah ile senin işine karışmaz, en iyi ihtimal serbest bırakır. Bu da çok büyük bir lütuf ha! Samimi bir laik olsalar, bu da bir iyilik olacak! Halen samimiyetsizdirler. Laikliğin mucidi Fransadır. Fransa kadar laiklikte tutucu bir sistem yok. Kendi dinlerinde, Hristiyanlıkta tutucudurlar. İşlerine geldiği kadar laiktirler. Ermeniler katliam gördüler diye bir masal uydurdu en basiti. Sonra da diyorlar ki; Bu meseleye inanmamak suçtur diyor. Hani laiklik vardı ya?
Din konusunda bile serbest bırakıyorsun. Sonuç palavra. Bir roman yazdın, bu romana inanmayana ise hapis cezası vereceğim diyorsun. Beşerin putu budur! Beşer mantığı bu. Bu nedenle şeriat bir kere insanın yaşadığı topluma, yaşadığı aileye yön verdiği gibi. Şeriat uykuna karışır. Çünkü uykunu kendi haline bırakırsan, sersem olursun, ertesi gün iş göremezsin diyor. Diğer sistemler zaten Rab tanımadığı için karışmaz.
Özet olarak bu farklar; Allah’ın şeriatının diğer bütün beşeri sistemlerle farkıdır.
Şeriatımız farklı. Şeriatımızın bir parçası olan fıkıh da dolayısıyla farklıdır. Bu farkını idrak eden bir müminin, kesinlikle şeriatının fıkhının yerine başka bir sistemi kabul etmesi mümkün değildir. Akıl bunu kabul etmez çünkü. Yani elma almak için nalbura giren bir insan gibi olursun. Nalbura gibi bir kg kırmızı elma istiyorum dersen, insanlar bakar sana. Nalbura gidip, bir kg çimento isteyebilirsin, bir kutu fayans isteyebilirsin nalburdan. Cenneti istiyorsun ama Fransız kültüründen! Allah’ın arşında gölgelenmek istiyorsun ama Amerikan kültüründen. Batı medeniyetinden. Bu bir gülünçlüktür. Maalesef Müslümanları belli bir dönem bir tür uyuşturarak, bu çelişkinin içine düşürmüşlerdir.
Biz de esef ederek, geçmişimizin bu hatasından haya ederek, utanarak bunu kabul etmez zorundayız. Bir dönem Müslümanlar bu zilleti yaşadılar. Sanki şeriat sistemi, Arap sistemiymiş gibi, Arapların hükümran olduğu bir sistemmiş gibi algıladılar. Ölen büyükleri, dedeleri için Kuran okuttular haa!! Kuran neyin kitabı, neyin kaynağı diye sorunca da cevap veremediler ama!
Ölünün ruhu için Kuran okudular, dirinin hayatı için Kuran’a bakmadılar, baktırmadılar, bakmayı suç saydılar. Şimdi biz yeni nesil olarak elhamdülillah fıkıh öğreniyoruz. Bu fıkıh öğrenişimizi ilan ediyoruz burada. Bu geçmişimize ait bir kültür, kalıntı gibi bir sebeple biz bunu öğrenmiyoruz. Biz koparıldığımız ve içinde bulunma nimetinden yoksun bırakıldığımız fıkhımızı öğrenmek istiyoruz, yeniden hayat damarımıza kan vermek istiyoruz, yeniden hakikati görmek istiyoruz. Fıkıh öğrenmemiz tatbik etmek içindir. Tıpkı abdesti, namaz kılmamız sahih olsun diye aldığımız gibi. Niye abdest alıyorsun dendiğinde serinlemek için demiyoruz. Başka türlü namazım olmaz, abdesti bilmeyen namaza kılamaz diyoruz.
Fıkhımızı 24 saatimize, 365 günümüze şekil versin diye öğreniyoruz biz. Başka bir derdimiz yoktur. Fıkıh bunun için öğrenilir zaten. Bu maksatla öğrenen birisi de zaten fıkhı tanır. Fıkıhla fıkıh olmayan sistemler arasında farkı anlar. Bunu anlamadıktan sonra zaten fıkıh öğrenmenin de gereği yok, emek vermenin de gereği yok. Tekrar, üstüne basa basa; böyle halk deyimiyle inatla söylüyorum:
Eğer fıkıh yeniden bizim hayatımızın rengi olacaksa, bunu Allah’ın izniyle mümine hanım kızlar yapacaklar. Çünkü küfür başlarken kadından başladı. Önce kadına hürriyet getiriyoruz dediler. Kadına getirdikleri hürriyet şeriattan sıyrılma olarak ortaya çıktı.
Şimdi yeniden kadın nesli Allah’a döndüğünü anlayınca bari bizim dediğimiz şekilde olsun. Önce hiç çıplak kal dediler. Çıplaklığı kabul ettiremeyince, akidesi kadını ayakta tutunca; bari bizim gibi pantolon giy dediler. Pantolon olunca kot pantolon olsun dediler.
Tamam, başını ört ama gerdanını görelim dediler. Bir türlü kadını rahat bırakmıyorlar. Çünkü kadınının fıkha teslim olmadığı şeriata teslim olmadığı bir neslin yeryüzünde Allah’ın adını, Allah’ın şeriatını ayakta tutacak bir nesil olması mümkün değil.
Bunu kafirler çok iyi biliyorlar. Şeytan bu konudaki tecrübesini çok iyi kullanıyor. Biz de onların bu sistemine, bu inatlaşmasına bakarak yıktıkları yerden yapmamız gerektiğini düşünüyoruz ve inşallah Müslüman kadınlar, mümine hanımefendiler olarak;
salihat/kanitat/abidad olarak inşallah siz şeriata sahip çıktığınız zaman biriniz bin erkek edecek, biriniz bin erkeğin yaptığından fazlasına muktedir olacak ve bu ümmet yeniden fıkhıyla, şeriatıyla; dolayısıyla Allah’ın gönderdiği vahiyle yeniden muhatap olmuş olacak inşallah. Bu farkı anlatmış olduk esasen! Velhamdülillahi Rabbil Alemin..
Kaynak; Kadın Fıkıh Okulu, 18. Bölüm (Fıkha Giriş, 2)