Ateizmin Yıkılışı
Ve Evren’i (Göğü ) kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz.
51-Zariyat Suresi 47
Ayette ”Evren, gök” diye çevrilmiş olan kelime Arapça ‘sema kelimesinin karşılığıdır. Bu kelime aynı Türkçe’deki gibi hem yıldızları kapsayan Evren’i, hem atmosferi ile Dünya’nın tavanını ifade eder. Yeryüzünün üstünün tamamı ”sema” diye adlandırılır.
Evren sonsuz mudur? Yoksa Evrenin bir sınırı var mıdır? Durağan ve sonlu bir yapıda mıdır? İnsanlık tarihi boyunca büyük beyinlerin üzerinde düşünüp mutlak ve doğru bir düşünceye varamadıkları bir konudur bu.
İşte Kuran’ın Allah c.c tarafından indirilip indirilmediği anlamak isteyenler için mükemmel bir düşünce fırtınası. Bir tarafta ne fizikle uğraşmış olan ne de felsefe ile uğraşmış olan Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) efendimiz , diğer tarafta felsefenin ve fiziğin ünlü düşünürlerinin iddiaları.
Ariston, Batlamyus, Giordano Bruno, Telesio Patrizzi veya Galieo Galilei ya da Isaac Newton… Dünya tarihinin bu enbüyük dehaları gözlemleriyle evrenin sınırlı-sonlu veya sonsuz olduğunu iddia etmişlerdir. Fakat hiçbiri genişleyen evren modelini bulamamışlardır.
Tek farkla ki, tam 20. yüzyıla gelindiğinde Edwin Hubble‘ın gelişmiş teleskobu ile gözlemleri esnasında, tüm yıldız kümelerinin mesafe oranlarını koruyarak hızla birbirinden uzaklaştığını fark etmiş ve böylece genişleyen evren modelini doğrulamıştır. Evren’in genişlediği ilk kez 1900’lü yıllarda ortaya atılmış ve bundan önce bunu doğrulayan tek kaynak bile yokken, Yaratıcının sonsuz bilgisinde olan bu olay Kuran’da 1300 yıl önce dünyaya gelmiştir.
Bugün ateistler Yüce Kuran’ın Peygamber s.a.v efendimizin uydurduğunu söylemektedirler. Halbuki, böyle bir ayeti o zamanlarda anlayabilecek bilim ve teknoloji yoktu. Aksine o zaman için bunu kanıtlayacak bilim olmadığı için aleyhine sonuçlar doğuracaktı. Halbuki böyle bir şey yapması kendi döneminde daha çok eleştiriye yol açılmasına sebep olacaktı.
Eğer halen bir kişi bunu Peygamber s.a.v kendi aklıyla bildi derse; Efendimizdeki bu nasıl bir akıldı ki haber verilmeksizin kimsenin bilmediğini biliyor ve bunu bana Allah bildirdi diyor. Subhanallah!!! Halbuki bir kişi en ufak bir buluş yapsa bunu hemen kendi yaptığını iddia edip övünürken, Efendimiz nasıl oluyor da, onca tepki göreceğini bile bile, ”Bunu bana Allah bildirdi” diyor. İnkar etmekte ısrar edenlere bir de biz soru soralım: ” Siz neyi savunduğunuzun, ne dediğinizin farkında mısınız?”
EVREN’İN GENİŞLEDİĞİ NASIL ANLAŞILDI?
Newton‘un fiziğinde bir eksik vardı. Sonsuz genişlikte ve değişmeyen Evren modelini öngörüyordu. Nasıl oluyordu da Evren’in başlangıcından bu yana yer çekimini kanıtlamışken, bütün madde birbirini çekip tek bir madde haline dönüşmüyordu?
Einstein’in formüllerinden yola çıkan Rus fizikçi Alexander Friedmann en ufak bir etkide Evren’in genişleyeceğini ve daralacağını keşfetti. Evrenin genişlemekte olduğunu ise ilk olarak ve açıkça, iddialı bir şekilde Belçikalı papaz bilim adamı Georges Lemaître söyledi. Bu o kadar inanılmaz görünüyordu ki, başta bu iddiayı, kendi formüllerinden bulan Einstain bile inanamadı. Lemaître’nin fizikten pek anlamadığını ve Evren’in sonsuz ve durağan olduğunu belirtti. Zaten ilk başta evrenin genişlemekte olduğu kuramsal ve teoride kaldı. Tarihin uzun döneminde hiçbir Felsefecinin ortaya koyamadığını, Kant gibi bir felsefecinin ”Saf Aklın Eleştirisi” eserinde, ”Zihin bu sorunu çözemez” dediği konuda; başlangıcın olup olmadığı gibi dev bir hususta ortaya konulmuştu. Bu kuram herşeye uyuyor ve Evren’in yerçekimine rağmen neden çökmediğini açıklıyordu. Newton’un cevabını bulamadığı sorunun cevabı gün ışığına çıkıyordu. Alternatifi yoktu. Fakat bu bilim dünyasında ilk kez duyulduğu için, klasik tepki ile karşılaşmış ve sonuç olarak şu söylenmişti: ”Hayır olamaz”.
Bilindiği üzere ateizm maddeciliği kabul eder ve evrenin sonsuz olduğunu başınında sonununda olmadığını iddia eder. Belli bir sirkülasyon sonucu insanın son halini aldığını kabul eder. Fakat bu gelişmeler Darwinist düşünceyi tamamen yıkmaktadır.
Aynı yıllarda bu kuramsal tartışmaların dışında Amerikalı astronom Hubble, Mount Wilson gözlem evinde son derece gelişmiş teleskobu ile gözlemler yapıyordu. Hubble tüm galaksilerin birbirinden uzaklaştığını, ve böylece Evren’in genişlediğini gözlemsel olarak buldu. Böylece ”Görmediğimize inanamayız” diyenlere Hubble; ”Gördüğünüze inanmalısınız” dercesine genişlemeyi ispatladı. Hubble bu gözlemleri ile beraber çarpıcı bir yasayı daha buldu, galaksilerin uzaklaşma hızları, galaksiler arasında doğru orantılıydı. Galaksi ne kadar uzakta ise o kadar hızlı uzaklaşıyordu. 1950’de ABD’de Mount Palamar’da yapılan çalışmalarda doğrulandı ve hatta ilk yaratılışın 10-15 milyar yıl önce olduğu iddia edildi.
Hubble’ın çalışmalarıyla Lemaître ve Einstain da ilgileniyordu. Daha önce Lemaître’nin görüşlerine katılamayan Einstein, bir konferansta Lemaître’nin haklı olduğunu kabul etti. Daha önceki görüşlerinin hayatının en büyük hatası olduğunu kabul etti. Ve böylece dinamik, sürekli genişleyen evren modelini doğrulamış oldu.
Böylece sonuçlar birçok birikimin üzerinde yükselmekteydi. Yüce yaratıcı Allah c.c Kuran’ı Kerim’de bilim adamlarının birikimle vardığı sonucu doğrudan veriyordu. Evren genişlemekteydi. Çünkü Allah bu bilgiyi bu araçları kullanmadan biliyordu. Kuran’da doğrudan sonuçlar veriliyordu. Çok kısa, çok net ve çok açık bir şekilde. Kuran bu bilgiyi bize 1400 yıl önceden haber veriyordu. Bu olay düşünen bir toplum için müthiş bir neticeye varıyordu. Yapılan onca gözlem Kuran’ı doğruluyordu, fakat inanmak istemeyen inanmamaktaydı
Büyük Patlama’dan (Big Bang) sonra bu kadar çok maddenin, yer çekimin birbirinin üzerine kapanmadan, bu kadar geniş bir uzayı oluşturarak, bu kadar büyük bir hızla birbirinden uzaklaşması, Büyük Patlama’da uygulanan kuvvetin olağanüstülüğünü göstermektedir. Bu kuvvet sayesinde Evren genişlemekte ve madde birbirini çekip yeniden kapanmaktan kurtulmaktadır. Bu kuvvet Allah’ın üstün bilgisi ile çok ince bir şekilde tasarlanmıştır. Bu kuvvet eğer daha zayıf olsaydı; gezegenler oluşmadan madde birbirini çekerek kapanacak ve ne galaksiler oluşacak, ne Dünya’mız ne de hayat oluşacaktı. Eğer patlamadaki kuvvet biraz daha büyük olsa; madde o kadar büyük bir alana yayılacaktı ki, aynı şekilde ne galaksiler, ne dünyamız ne de hayat olacaktı. Bir fizikçinin çok güzel benzetmesine göre, bu patlamanın galaksilerin, Dünyamız’ın, hayatın oluşacağı şekilde ayarlanmasının olasılığı bir kurşun kalemi, havaya attığımızda, sivri ucu üzerinde durması kadar bile değildir. Allah, bu patlama ile hem kudretinin büyüklüğünü, hem kendisinin bilinçli olarak ilk andan itibaren nasıl her şeyi ayarladığını göstermekte, ayrıca mesajı Kuran’da bu oluşumları anlatarak Kuran’ın kendi mesajı olduğunu da ispat etmektedir.
KOZMİK FON RADYASYON DELİLİ
Lemaître evrenin genişlediğini söylediğinde çok büyük tepkiler almıştı. Bu net tepkilerden birinin sahibide Fred Hoyle idi. Fred Hoyle 1915-2001 yılları arasında yaşamış bir fizikçidir. Cambridge Astronomi Enstitüsünde müdürlük de yapmıştır. Fred Hoyle 1940’lı yıllarda başlangıçtaki bütünsel bir birlikten başlaması halinde, bu ayrılmanın bir kalıntısı olması gerektiğini öne sürerek: ‘’ Bana bu Big Bang’in bir fosilini bulun’’ dedi. Aslında Fred Hoyle dalga geçmek için bu deyimi kullanmıştı. Ama onun bu tutumu Big Bang teorisi için birçok delilin bulunmasına sebep olacaktı. Aslında asıl amacı bu iddiayı yok etmek istiyordu.
1948 yılında George Gamov ve öğrencisi Ralp Adler, Big Bang gerçekten olduysa, Fred Hoyle’nin söylediği kalıntıların olması gerektiğini kanıtladılar. Ortaya koydukları mantığa göre; Evren büyük patlamadan sonra her yöne doğru genişlediğinden bu alçak düzey fon radyasyonu, bakılan her tarafta olması gerekliydi. Her yönden de gözlenebilir olmalıydı. 1960’lı yıllarda New Jersey’de Princeton Üniversitesi’nde bir grup tarafından çok hassas aletlerle araştırılmaya başlanmıştır. Fakat bu önemli bulgu enteresan bir şekilde başkalarına nasip olacak veNobel ödülüne kadar bir yol izleyecekti.
Arno Penzias ve Robert Wilson, Bell telefon şirketinde çalışan iki araştırmacıdır. Bir gün bu ikili, Evren’in her tarafından gelen bir parazitle karşılaştılar ve bunun sebebini de tam anlayamazlar. İşin daha da ilginç tarafı da bu iki araştırmacı Princeton Üniversitesi’ndeki araştırmacı ekipten Robert Dicke ve arkadaşlarına telefonla ulaştılar. Telefonu kapatan Dicke, Nobel ödülünü kazanacaklarını umdukları keşfi başkalarının gerçekleştirdiğini anlar. Radyasyon tam beklenen özelliği karşılar. Hoyle’nin dalga geçtiği olay gerçekleşmiştir. Kozmik fon radyasyon delili bulunmuştur. Böylece Nobel ödülünü de 1978 yılında Penzias ve Wilson kazanır.
BİG BANG ALLAH’IN VARLIĞIDIR DELİLİDİR
Rabbimiz bu büyük bilgiyi bize 1400 yıl önceden açıkça ve net bir ifade ile kitabında bildirmiştir. Yaradan, teferruata girmeden direk sonuç bildirmiştir. Çünkü kanun ve mizan koyucu yalnız ve yalnız Allah’dır. Bunca birikim ve ilim sayesinde ulaşılan sonuçlara Rabbimizin bir ayeti, açık açık bize bildiriyor. Evren’i nasıl tek bir yaratanı varsa, insanı, hayvanı bitkiyi yaratan da O’dur. Allah, birdir ve hakimdir. Bunca delile ve kaynağa rağmen yine inanmak istemeyen, bunca olayı türlü türlü sonuçlara çekeceklerdir. Bu gibi insanlar için, Allahu Teala, şu şekilde sesleniyor:
Zalimlerden başkası, bizim delillerimizi inkar etmez.
Ankebut Suresi 49
Kaynaklar:
1.Vikipedi sözlük
2.Kuran Hiç değişmeyen Mucize(İstanbul Yayın evi)