Bil ki, bazı kimseler derler ki, dış azaların yaratılışı değişmediği ve yaratıldığı şekilde kaldığı; kısa boylu, uzun boylu olamaz; uzun boylu da kısa boylu olamaz ve yine güzel çirkin olamaz, çirkin de güzel olamaz, esasına bağlandığı gibi, bâtîni ahlâk da değişmez. Bu görüş yanlıştır:
Zirâ eğer yanlış olmasaydı, terbiye etmenin, riyazat çektirmenin ve nasihat etmenin faydası olmazdı. Belki bunlar tamamen apaçık batıl olurdu ve Peygamberimiz; “Ahlâkınızı güzelleştirin” buyurmazdı. Ahlâkı değiştirmek niçin imkânsız olsun ki, serkeş ve hırçın hayvanları alıştırmakla itaatli ve uslu hale getirirler, vahşi hayvanları ehlileştirirler. Bunu dış yaratılışa kıyaslamak batıldır. Çünkü hareketler iki kısımdır. Bazıları iradenin dışındadır. Yani insan iradesinin ona yolu yoktur. Nitekim hurma çekirdeğinden elma ağacı bitirmek mümkün olmaz.
Fakat hurma çekirdeğini ekip bakmakla ve diğer şartları gözetmekle hurma ağacını bitirip meydana getirmek mümkün olur. Bunun gibi, şehvetin ve gazabın asıllarını insanın iradesiyle var ve yok etmek mümkün değildir. Ama te’dib ve terbiye etmekle ve riyazat yoluyla mûtedil hale getirmek mümkündür. Mümkün olduğu tecrübe ile bilinmektedir. Gerçi bazı insanlar için zordur. Zor olmasının da iki sebebi vardır:
Biri, yaratılışının aslında bu sıfatlar onun bâtınında kuvvetli yaratılmıştır. Diğeri de, uzun zaman o sıfatlara uyduğu için kuvvet bulmuşlar. İnsanlar te’dib ve terbiye olmak hususunda dört derece üzeredir.
Birinci derece: Saf kalpli olup, hiçbir şekilde kötü ahlâkı adet edinmemişler. Bu kimseler çabuk ıslâh olur. Yalnız onları talim, terbiye edecek, onlara kötü ahlâkın afetlerini anlatacak ve doğru yola irşad edecek kimseye ihtiyaçları vardır. Çocuklar küçük yaşlarında böyledir. Onların doğruluk anlayışı anne ve babalarının nasihatine ve terbiye şekline bağlıdır. O halde onları dünyaya ihtiraslı yapmamalı, istedikleri gibi yaşamalarına müsaade etmemelidir. Yoksa onların kanına ve günahına girmiş olurlar. (Manevi hayatlarını yıkmış olurlar.)
Bu sebepten Hak Teâlâ buyurur ki:
“Ey mü’minler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyunuz.”
İkinci derece: Bâtıl bir inancı yoktur. Ancak kötü huya uymaktadır. Bir müddet şehvet ve gazap peşinde gitmiştir. Fakat onlara uymanın doğru olmadığını bilir. Bu kimselerin ıslâhı, birincisinden daha zordur. Zirâ bunun iki şeye ihtiyacı vardır:
Biri, tabiatına yerleşen kötü adeti çıkarmak, diğeri de, onun yerine iyilik tohumunu ekmektir. Fakat onda istek ve çaba olursa, çabuk ıslâh olur, kötü ahlâktan temizlenir.
Üçüncü derece: Uymakta olduğu kötü huyu kötü bilmez. Âdet edindiği çirkin hareket onun gözünde iyi görünür. Böyle kimselerin ıslâh olması çok nadirdir.
Dördüncü derece: Kötü ahlâkıyla övünür, sevinir. Onu iyi bir iş olarak düşünür. Meselâ: “Ben bu kadar adam öldürdüm, şu kadar bozgunculuk yaptım ve zina ve livata yaptım.” diye laf atıp övünen kimse gibi. Böylelerine gökten saadet ve hidayet erişmedikçe, ilâç kabul etmezler. Zirâ insanlar onu tedavi edemez.
Kaynak; İmam Gazali, Kimyay-ı Saadet, 2.Cilt, syf: 498-499.