Televizyon=Telef Makinesi!

0
1469

Muhterem kardeşlerim!

Birisi bana; “Çocuklar ısrar ettiler, almadığımız zaman da komşunun evine gidiyorlar, telesafir oluyorlar. Onun için eve bir televizyon aldım.” diyor.

Dedim ki;

“Vallahi hiç karışmam, vebali sana.”

O senden habersiz telesafir komşunun evine gidiyor, vebali ona, ama sen eve televizyonu aldınmı vebali sana. Bunun şakası yok. Kadın çıktı, oynadı, şarkı söyledi, kolunu bacağını gösterdi; günahı sana. Ona da var sana da var. Bu işin yağması yok, şakası yok. Yani böyle şey olmaz.

İze’ste’zene ehadüküm selâsen fe-lem-yü’zen lehu fe’l-yerci’.

Helali helal bileceğiz, haramı haram bileceğiz; sağa sola kaymadan işimizi yapacağız.

Birde ben ona dedim ki “Bak sen eve televizyonu alıyorsun, ne oluyor? Televizyon, telefisyon; telef zamanı, telef makinesi.”

Neden?

Beş tane mi, altı tane mi program var. Bakalım şunda ne diyor, bakalım bunda ne diyor, bakalım bunda ne var? Ha bu film güzelmiş, bunu seyredelim, ha bu bittikten sonra başka hangi film var? Zaman ne oluyor? Telef oluyor.

Televizyon olan evde çocuk hafız olamaz.

Neden?

Televizyon var. Çocuk sen yokken seyredecek, annesi yokken seyredecek, okuldan geldiği zaman seyredecek. Hafız olamaz,alim olamaz. İlim yapılamaz, dinî bilgiler öğrenilemez.

Neden?

Telef makinesi var. Zaman telef oluyor. Eğer çocuğunu alim olarak yetiştirmek istiyorsan, hafız olarak yetiştirmek istiyorsan, kendin evinde hayır bereket olsun istiyorsan, telefi ortadan kaldıracaksın.

“Hocam! Televizyon makinesinin ne günahı var?”

“Şeytan bunun neresinde? İçinde mi dışında mı; sağında mı solunda mı?”

Bu kullanışa bağlı bir şey. Bizim burada da televizyon var. Burada benim vaazımı, konuşmayı yan tarafta seyrediyorlar, aşağıda seyrediyorlar. Kullanışa bağlı. Bıçak da kullanışa bağlı; silah da kullanışa bağlı; para da kullanışa bağlı. Ama eve o televizyonu aldınmı bunları öğrenemezsin,okuyamazsın, çocukları toplayamazsın; kaçarlar. Hiç almayacaksın, hiç alıştırmayacaksın. Tadını tattırdınmı bıraktırması zordur. İçkiye alışan sarhoşu bıraktırmak zordur. Artık o meyhane köşesinde çatlayacak, patlayacak, ölecek. Alıştımı bir kere; zor. En iyisi alıştırmamak.

Bu gibi konuları öğrenmemiz lazım ve evimizde bir ilim saati olması lazım.

“Çocuklar! Bizim evimizde saat sekizle dokuz arasında dinî konular okunacak; tamam mı? O vakitte hiç birinizden hiçbir mazeret kabul etmiyorum. Burada karşımda dizileceksiniz. Albayın tâdat yaptığı gibi hepinizi tâdat edeceğim, sayacağım hepiniz tam olacaksınız.”

“Bulaşıkları yıkayalım da öyle geleyim.”

“Öyle şey yok! Bulaşık kalsın, gece yarısı yıka. Ama saat sekizle dokuz arasında şurada karşıma gel.”

“Dersim var, yarın imtihan olacağız.Yazılı var.”

“Sıfır al! Gel şuraya! Sıfır bile alacak olsan şu dersi yap.”

Her gün bir saat bunları okusak dinimizi öğreniriz. Namaz nasıl kılınacak, oruç nasıl tutulacak neleri yememiz lazım, neleri yemememiz lazım? Bunları kimse bilmiyor. Hiçbir haramdan helalden haberi yok.

Neden?

Okuyacak vakit yok. Kendisi İmam Hatip okuluna gitmemiş; baba bilmez, anne bilmez. Evde televizyon var. Eve gazete geliyor, mecmua geliyor, müstehcen yayın geliyor. Her türlü menfî şey öğreniliyor, hiçbir müspet öğretim yok. Ondan sonra bekle ki çocuk hayırlı evlat olsun.

Çocuk benim yolumda gitmedi. Başka türlü bir insan oldu. Bana âsi oldu.” diyor.

“Sen ne ektin ki ne bekliyorsun? Diken ektiğin yerde buğday mı bitecek sanıyorsun.”

Diken ektiğin yerden diken çıkar. Ne ekersen onu biçersin.

Onun için “Zaman ayıracağız.” demek istiyorum.

Mahmud Esad Coşan Hocaefendi’nin Sohbetinden Kesitler

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.