Allah’a Davette Çizgiler
Allah’a davet ifadesi bizim dilimizde dernekçilik, vakıfçılık, hocalık, yazarlık gibi isimlerle anılıyor olabilir. Adı ne olursa olsun biz bununla Müslüman’ın dinini dert edinmesi, dini için bir şeyler yapmasını kastediyoruz. Bir Müslüman, dinini ”din görevlileri” diye bir kadroya devredemez. Din herkesindir, herkes dininin görevlisidir. Aksi takdirde imanımızın en tabii gereklerinden birinde ihmalkar duruma düşeriz.
Dinimiz için bir şeyler yapma arzumuz yani vakıfçılığımız, hocalığımız, yazarlığımız veya her neyi dinimize hizmet için yapıyorsak o, bizim aile düzenimizde, ibadetimizde, sosyal şahsiyetimizde aksamaya neden olmamalıdır. Bir yapıp bir yıkmayı, bir kaldırıp bir indirmeyi dine hizmet adı ile yapamayız.
Allah’ın dinine hizmetle ferdi ibadetlerimizi birbirine ezdiremeyiz. Tabiinden Muaviye bin Kurre’nin şu sözüne dikkat edelim:
“Bana, gece gözyaşı akıtan gündüz de tebessüm edeni gösterin.” (Siyer, 5/153)
Allah’a davet adamı olmak, hiç gülmemek değildir. Dünya nimetlerinden kopmak değildir. Bilakis ahiret ile dünya arasında dengeli olmaktır. İnsanlara din hizmeti ulaştırırken onların içinde erimeyecek bir çizgi tutturmak da önemlidir. Aynı şey, insanlara önder olmakla şöhrete kurban gitmek arasında vardır.
İmam Şafii’nin talebelerinden Yunus bin Abdüla’la’ya nasihatlerinden birinde bu ince çizgi vardır:
“Yunus! İnsanlara karşı kapalı olmak düşmanlık çeker. Onlara açılsan bu sefer kötü arkadaşların olur. Sen ikisinin arasında ol.” (Siyer, 10/5)
Cihadı cihat olarak anlamak elbette ölümü gördüğün her yere koşmak olamaz. Bilakis cihat, Allah için yapılması gerekeni yapmaktır. Bu, yeri gelir söz olur, yeri gelir infak olur, yeri gelir eylem olur, yeri gelir buğzolur, yeri de gelir vuruşma olur. Neyin ne zaman ve nerede gerekeceğini bilememek çıkılması zorunlu bir cehalet bataklığıdır.
Kaynak : Halimizin İzahı – Nureddin Yıldız
“Yunus! İnsanlara karşı kapalı olmak düşmanlık çeker. Onlara açılsan bu sefer kötü arkadaşların olur. Sen ikisinin arasında ol.”