Cenâb-ı Hakk’a Sevgi Beslenmesi Mümkün Müdür?
Bu hususta din âlimlerinin ve tasavvuf ehlinin çeşitli değerlendirmeleri vardır. Sevgi, haddi zatında insan tabiatının kendisinden haz duyduğu veya kendisinde bir mükemmellik gördüğü şeye yönelmesinden ibarettir.
İnsanın bir şeye sevgisi bazen bir amaca, şahsi bir menfaate dayanabilir. O amaç veya menfaat ortadan kalktığında ona karşı olan sevgisi de sona erer. Mesela herkes parayı sever. Fakat parayı sevmek onun içindeki bir mükemmellikten kaynaklanmamaktadır. Belki maddi ihtiyaçları almaya yaradığı içindir. Para bu özelliğini kaybettiğinde sevgisi de hemen kaybolup gider.
Bazen de sevgi böyle bir amaca, böyle bir düşünceye dayanmaz. Belki sevilen şeydeki bir mükemmelliğe, bir yüceliğe dayanır. Böyle bir sevgi ise çabucak sona ermez; devam eder gider. Mesela biz hiç görmediğimiz ümmet-i Muhammed’in ileri gelenlerine karşı derin bir sevgi besleriz; onların isimlerini hürmetle anarız. Bu samimi bir sevgidir. Bir amaca bağlı değildir. Aksine o büyük insanların mükemmelliklerinden kaynaklanan bir sevgidir.
Bunun gibi insan ilkbaharın bereketiyle yetişmiş olan yeşil çimenlere, ağaçları bezeyen renk renk çiçeklere baktıkça ruhen açılır; ağaçların üzerindeki rengârenk kuşların latif ötüşmelerini, ağaçların altından akıp giden dereciklerin hafif şırıltısını işittikçe kalben bir coşku hisseder; bu kudret güzelliklerine, bu hoş manzaralara karşı kendisini kalbî bir cazibenin içinde bulur. Bütün bunlar bir sevgi eseridir. Bu sevgi ise hiç şüphe yok ki bunların yaratılışlarında bulunan mükemmellikten başka bir sebebe veya amaca dayanmaz. İşte asıl sevgi budur.
O halde bütün bu güzellikleri meydana getiren, mükemmelliğin tamamını zatında toplayan, ikram sahibi yüce Yaratıcı’yı sevmek neden mümkün olmasın? Nasıl olur da insan bu yüce sevgiden uzak kalır?
Zaten kâinat bir sevgi eseridir.“Bilinmemi istedim, mahlukâtı yarattım” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ nr. 2014)hadisi kudsîsi gösteriyor ki bu kâinatın yaratılmasına sebep olan şey, Allah’ın sevgisinin tecelli etmesidir. İşte insanlardaki sevgi de o ilâhî sevginin ilhâm ettiği bir parıltıdan ibarettir. Bu parıltıdan uzak olan insan pek sönük bir ruha, pek karanlık bir kalbe sahiptir.
Cenâb-ı Hak hiçbirimizi kendi sevgisinin nurundan uzak bırakmasın.
Âmin.
Kaynak, Kur’ân-ı Kerîm’den Dersler ve Öğütler, Ömer Nasuhi Bilmen