Nefis Nasıl Terbiye Edilir?

0
1739

Nefis Nasıl Terbiye Edilir

Bil ki, nefis hayırdan kaçıp şerre meyletmek sıfatında yaratılmıştır. Tembellik yapmak ve şehvetlere uymak eğilimi vardır. Yolsuzluğu terkedip yola gelmesi için onu bu sıfattan çevirip doğruluğa götürmemiz emrolunmuştur. Nefis öyle bir sıfatta yaratılmıştır ki, bir işte kendine yarar görse, ona yönelir. Bunun için sıkıntı ve meşakkat çekecek olursa da, buna dayanır. Fakat onun engellerinin çoğu cehalet ve gafletten ileri gelir. Onu gaflet uykusundan uyandırıp nasihat aynasını önüne koyarsan, etkilenir ve nasihatin şeklini kabul eder. Bunun için Allah Teala buyurur ki: “Sen öğüt ver. Öğüt müminlere fayda verir.” (Zariyat suresi, ayet: 55)

O halde önce kendi nefsine öğüt verip, onu azarlamalıdır. Hatta hiçbir zaman onu azarlamaktan geri durmamalıdır ve ona:

“Ey nefs, akıllılık iddiasında bulunuyorsun. Eğer sana ahmak deseler kızıyorsun. Düşman askeri kendisini öldürmek için şehrin kapısında hazır olup, öldürmek için beklerken, oyun ve eğlence ile uğraşan kimseden daha ahmak kim vardır? Ölüm askerleri de şehrin kapısında bekliyorlar ve seni almadan gitmemeye ahdetmişlerdir ve cehennem senin için yaratılmıştır. Belki seni bugün alırlar. Eğer bugün almazlarsa, nihayet almaları muhakkaktır.

Ölüm ise hiç kimseye; gündüz gelirim yahut gece gelirim yahut tez gelirim yahut kışın gelirim veyahut yazın gelirim diye haber etmez. Ölüm herkesi ansızın ve gayet emin olduğu zaman yakalar. Hal böyle olunca sen azığını almazsan, çok ahmaklık olur.

Her gün bir günahla meşgulsün. Eğer Allah Teala’nın senin işlediğin günahları gördüğünü bilirsen, bu gayet cüret ve çok hayasızlık olur. Çünkü Allah Teala’nın bilmesinden pervasız oluyorsun. Senin kölen sana böyle serkeşlik etse, ona ne kadar kızardın. O halde Allah’ın kızmasından ne sebeple emin oldun?

Eğer onun azabına dayanırım diye düşünüyorsan, parmağını kandile tut yahut bir saat güneşin sıcağında dur veyahut hamamın sıcak yerinde biraz dur ki, kendi çaresizliğini ve zayıflığını bilesin. Yoksa ne yaparsan, yanına kalıp onu senden sormayacaklarını mı sanırsın? O halde Allah’ın emrini inkar ediyorsun ve yüzyirmi dört bin peygamberi yalancı itikat ediyorsun.”

Allah Teala buyurur ki: “Kötü iş yapan cezasını çekecektir.”(Nisa sûresi, ayet: 123) Eğer Allah kerîmdir, rahimdir, bana ceza vermez diyorsan, niçin bu kadar yüzbinlerce kimseyi bela ve sıkıntı içinde aç ve çıplak bırakır ve niçin ekmeyen biçmez ve niçin dünya arzularını ve dünya malını ele geçirmek için, dünyanın bu kadar hilelerini kullanıyorsun; Allah kerîmdir, zahmetsiz benim isteğimi verir , demiyorsun? Eğer cevap olarak;

Hal böyle olduğunu bilirim, fakat zahmet çekemem diyorsan, bil ki zahmet çekemeyen kimse yarın cehennem zahmetinden kurtulmak için biraz zahmet çekmesi lazımdır. Bu dünyada zahmet çekmeyen o zahmetten kurtulamaz. Bugün bu kadar zahmete dayanmazsan, cehennem zahmetine ve onun azap ve zilletine nasıl dayanırsın?

Servet kazanmak için sıkıntılara katlanıyor ve vücut sağlığı için cahil bir tabibin sözüyle bütün arzularından el çekiyorsun da, cehennemin hastalıktan ve fakirlikten daha zor olduğunu ve ahiret müddetinin dünya ömründen uzun 0lduğunu bilmiyor musun? Eğer cevap olarak “Tevbe edip, bu işten daha iyi bir işe başlamak fikrindeyim” dersen, belki ecelin tövbe edinceye kadar müsaade etmeyecek ve pişman olarak gideceksin. Eğer yarın tövbe etmek bugünden daha kolaydır diye düşünüyorsan, bu çok cehalettir. Zira tövbe ne kadar geciktirilirse, o kadar zorlaşır ve ölüm yaklaşınca tövbe, yokuş önüne geldikten sonra hayvana arpa vermek gibidir ki, artık faydası olmaz.

Niçin ihtiyarlıktan önce gençliği, hastalıktan önce sağlığı, meşguliyetten önce boş zamanını, ölümden önce hayatı ganimet bilmiyorsun?

Ey zavallı nefsim! Sana yazıklar olsun! Niçin yaz günlerinde kış azığını hazırlayıp geciktirmiyorsun ve Allah’ın fazlu keremine güvenmiyorsun? Cehennem zemherisinin soğukluğu kış günlerinin soğukluğundan daha aşağı değildir ve cehennem sıcağının şiddeti de yaz sıcağından aşağı değildir? Neden bunlarda kusur etmeyip ahiret işlerinde kusur ediyorsun? Bunun ancak bir sebebi vardır. O da heralde kıyamet gününe inanmamışssın ve ahirete olan inkârını kalbinde gizlemişsin. Bu, senin ebedi helâkine sebeptir. Sana yazıklar olsun ey nefsim!…

Marifet nurunun himayesine sığınmadan ölümden sonra şehvet ateşinin onun canına tesir etmeyeceğini sanan kimse, kış günlerinde elbise giymeden Allah’ın fazıl ve keremiyle soğuk havanın kendisine tesir etmeyeceğini sanan kimse gibidir. Bilmiyorlar ki, Allah’ın fazıl ve keremi, kış günlerini yaratması, elbise yolunu göstermesi, bunları yaratıp sebeplerini rast getirmesidir. Fazl ve kerem, çamaşırsız ve elbisesiz seni kış soğundan koruması değildir.

Sana yazıklar olsun ey nefsim!.. Günahlarından dolayı Allah Teâlâ sana gazap ettiği için seni azaba çekeceği zaman:

“Benim günahlarımdan Allah’a ne ziyan olur? deme. Hâl böyle değildir. Belki cehennem ateşi senin içinde kendi şehvet ve isteklerinden meydana gelir. Nitekim hastalık, tabibin emrine muhalefetin yüzünden sana kızdığı için meydana gelmez, belki zararlı yemek ve şeyleri yemekten ileri gelir.

Sana yazıklar olsun ey nefsim!.. Senin ibadete tembelliğin ve şehvetlere meylinin sebebi dünyanın lezzet ve nimetlerine alışıp onlara gönül bağlamaktan başka bir şey değildir. Eğer cennet ve cehenneme inanmasan da nihayet ölüme inanırsın ve nimetleri, lezzetleri ve bütün rahatlık imkanlarını geri alacaklarını biliyorsun. Ve sen bunların ayrılık ateşiyle yanacağını anlıyorsun. O halde istediğin kadar bunların sevgisini kalbine yerleştir. Ayrılık acısı da sevgisi kadar olacaktır.

Sana yazıklar olsun ey nefsim!.. Dünyaya meylediyorsun. Eğer dünyayı baştan başa sana verseler ve yeryüzündeki bütün yaratıklar sana secde etseler, yine az bir müddet içinde ne sen kalırsın, ne de onlar. Hepiniz toprak olursunuz ve eski hükümdarları kimse anmadığı gibi, sizi de anmazlar. Nerede kaldı ki dünyadan ancak az bir şey sana verilmiş ve o da gam ve keder ve musibetler ile acılara karışık olursa. Baki ve ebedi olan cenneti ona nasıl değişirsin.

Sana yazıklar olsun ey nefsim!.. Eğer bir kimse bir mücevheri kırık bir saksıya satsa, onu nasıl alaya alır, gülünç edinirsin. Dünyada kırılması yakın bir saksıdır. Onu kırılmış kabul et ve kıymetli mücevher olan ahiretin elden çıktığını ve ebedi pişmanlık kaldığını farzet.

Bunun gibi azarlamaları daima kendi nefsine eksik etmemelidir ki, lazım olan hakkı eda edip, kendi nefsiyle nasihata başlamış olasın.

Kaynak; İmam Gazali, Kimyayı Saadet, 2. Cilt, syf: 946-949

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.