Resulullah’ın Manevi Özellikleri

2
4014
Resulullah’ın Manevi Özellikleri

 

678) Enes İbn Malik şunu anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) Medine’ye geldiğinde, Ebu Talha elimden tutup beni O’na götürdü ve:

-Ya Rasulellahî Enes zeki bir çocuktur. Sana hizmet etsin, dedi

Ben kendisine seferde ve hazarda hizmet ettim. Vallahi, yaptığım birşeyden dolayı bana: “Bunu niçin böyle yaptın?” Yapmadığım birşey-den dolayı da: “Bunu niçin şöyle yapmadın” demedi. [1]

679) Ebu Abdillah el-Cedeli şunu anlattı: Aişe’ye:

-Rasulullah’ın (s.a.v.) ailesi arasındaki ahlâkı nasıldı? diye sor­dum. Aişe:

– O, ahlâkça insanların en güzeliydi. Çirkin konuşmaz, çirkin şeye özenmezdi. O, çarşı ve pazarlarda bağırıp çağırmazdı. Kötülüğe kötü­lükle karşılık vermez, affederdi, diye cevap verdi. [2]

680) Enes îbn Malik şöyle demiştir:

“Peygamber (s.a.v.) kimseye sövmez ve lanet etmezdi. Lüzumun­dan fazla konuşmazdı. Bizden birine darıldiğında: “Alnı toprak olasıca!” derdi.”[3]

681) Abdullah Ibn Mes’ud şunu anlattı:

Biz hepsi Kureyşli ve son derece yakışıklı olan seksen kadar kişi Rasulullah’m (s.a.v.) yannıdayken kadınları hatırladık ve onlar hakkın­da konuştuk, O da konuşmamıza katıldı. Öyle ki O’nun susmasını arzu ettim.

682) Simak şunu anlattı: Cabir İbn Semura’ya: -Rasulullah’la birlikte oturur muydun? diye sordum. Cabir:

-Evet! O, çok susan ve az gülen birisiydi. Ashabı onun yanında şiir söylerler, bazı işlerini konuşurlar, gülerler ve gülümserlerdi, diye cevap verdi. [4]

683) Hz. Aişe’den nakledildi:

Mina günlerinde yanında iki cariye def çalarlarken Ebu Bekr Aişe’nin odasına girdi. Rasulullah da (s.a.v.) örtüsüne bürünmüş hal­deydi. Ebu Bekr cariyeleri azarladı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) yüzünü açarak:

– “Bırak onları, Ebu Bekr! Çünkü bunlar bayram günleridir” dedi. Aişe şöyle der:

-Ben mescidde oynayan Habeşlileri seyrettikten sonra usanıp kendiliğimden oturuncaya kadar, Rasulullah’m (s.a.v.) beni elbisesiyle örttüğünü gördüm. Sız oyunu seven bir genç kızın durumunu takdir edin. [5]

684) Harice îbn Zeyd Ibn Sabit anlattı: Bazı kimseler Zeyd Ibn Sabit’in yanına gelip: -Bize Rasulullah’ın (s.a.v.) hadislerini anlat, dediler. O da şu cevabı verdi:

-Biz dünyalık şeylerden konuşurduk, o da bizimle dünyalık şey­lerden konuşurdu. Biz yemekten bahsettiğimiz zaman o da bizimle bir­likte ondan bahsederdi. [6]

685) Enes îbn Malik şunu söyledi:

“Rasulullah (s.a.v.), insanların ahlakı en güzel olanıydı.” [7]

686) Hz. Aişe şunu söyledi:

“Rasulullah’tan (s.a.v.) daha güzel ahlaklı hiç kimse yoktu. Asha­bından ve ailesinden hiç kimse O’na buyur demeden seslenmezdi. Allah Teâlâ şu ayeti indirmiştir:

“Sen yüce bir ahlâk üzeresin.” [8]

687) Hz. Aişe şunu anlattı:

“Ben Rasululîah’ın (s.a.v.) evindeyken kızlarla oynardım. Arka­daşlarım bana gelirler fakat Rasulullah’ı (s.a.v.) görünce utanarak sak­lanırlardı. Rasulullah (s.a.v.) benimle oynamaları için onları benim yanıma gönderirdi.” [9]

688) Enes İbn Malik şunu anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.) ashabından birisiyle görüştüğü zaman, onunla birlikte ayakta dururdu. Adam onun yanından ayrılmak isteyinceye ka­dar o ayrılmazdı.” [10]

689) Enes şöyle dedi:

“Peygamber (s.a.v.) çocukların yanından geçti ve onlara selam verdi.” [11]

690) Enes İbn Malik şunu anlattı:

Çocukken Rasulullah (s.a.v.) bizim yanımızdan geçti ve: “Es-Selamu aleykum, çocuklar!” dedi. [12]

Rasulullah’ın Hilmi (Yumuşaklığı) Ve Müsamahakârlığı

 

691) îbn Abbas şunu anlattı:

Mekke halkı, Rasulullah’tan (s.a.v.), Safa tepesini onlar için altına çevirmesini ve ekin ekebilmeleri için dağları etraflarından uzaklaştır­masını istediler.

Ona şöyle denildi: Onlara acımak ve yumuşak davranmak isteye­bilirsin. Eğer istediklerini onlara vermeyi dilersen ve onlar da inkar ederlerse kendilerinden öncekilerin helak edildiği gibi onları da helak ederim.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

– “Hayır! Ben onlara acıyor ve yumuşak davranmak istiyorum” dedi. [13]

692) Ebu Hureyre şöyle anlattı:

et-Tufeyl Ibn Amr ed-Devsî Rasulullah’a (s.a.v.) gelip:

-Devs kabilesi isyankâr davranarak iman etmekten çekinmiştir. Sen de onlara beddua et, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) kıbleye dönüp ellerim kaldırdı. Bu arada ora­dakiler:

– Devs kabilesi helak oldu! dediler. Rasulullah (s.a.v.) ise:

– “Allah’ım! Devs’e hidayet ver! Onları getir” diye dua etti. [14]

693) Urve’nin haber verdiğine göre Usame ona şunu anlatmıştır:

Peygamber (s.a.v.) üzerinde semer bulunan bir eşeğe bindi. Altında da bir Fedek kadifesi vardı. Arkasına Usame’yi bindirmişti. Rasulullah (s.a.v.) kendisi de Sa’d îbn Ubade’yi ziyarete gidiyordu. Bu olay Bedir savaşından önce olmuştu.

Rasulullah (s.a.v.) sonunda, Müslümanlardan, puta tapan müş­riklerden ve Yahudiler’den müteşekkil karma bir toplantıya rastlamıştı. Yahudiler arasında Abdullah Ibn Ubeyy de vardı. Toplantıya Abdullah îbn Revaha da katılmıştı. Hayvanın kaldırdığı toz toplantı yerini kap­layınca, Abdullah îbn Ubeyy, elbisesiyle burnunu kapattı ve sonra: Ü-zerimize toz kaldırmayın! dedi.

Peygamber (s.a.v.) onlara selâm verip durdu ve hayvanından indi. Onları, Allah’a imana davet etti ve onlara Kur’an okudu. Bunun üzerine Abdullah İbn Ubeyy:

-Bundan daha güzel bir şey yok. Eğer söylediklerin hak ise, bizi toplantılarımızda rahatsız etme (ve evine dön. Bizden sana kim gelirse ona anlat.

Abdullah Ibn Revaha da:

-Toplantılarımızda bize gel.) Çünkü biz bunu arzu ediyoruz, dedi.

Müslümanlar, müşrikler ve Yahudiler birbirlerine sövüp hakarette bulundular. Hatta nerdeyse birbirlerinin üzerine atılacaklardı. Pey­gamber (s.a.v.) devamlı onları yatıştırmağa çalıştı ve sonunda sakinleş-tiler.

Rasulullah (s.a.v.) daha sonra hayvanına binip Sa’d Ibn Ubade’nin yanına gitti ve şunu söyledi:

– “Sa’d! Ebu Hubab’ın (Abdullah ibn Ubeyy’in) söylediklerini duy­madın mı? O, şöyle şöyle dedi” dedi.

Sa’d da şunları söyledi:

-Ya Rasulellah! Onu affet! Vallahi, Allah sana verdiğini vermiştir. Buranın halkı ona taç giydirmeğe, sarık sarmağa karar vermişlerdi. Al­lah sana verdiği hak ile bunu reddedince bu onun boğazına durdu.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) onu affetti.” [15]

694) Abdullah îbn Abbas şunu anlattı: Ömer İbnu’l-Hattab’m şöyle dediğini duydum:

Abdullah îbn Ubeyy öldüğünde Rasulullah (s.a.v.) onun cenaze namazına çağırıldı. Peygamber (s.a.v.) kalkıp ona gitti. Rasulullah (s.a.v.) namaz kılmak maksadıyla cenazeye karşı durduğunda, yerimden kalkarak göğsünün önüne dikildim ve:

-Ya Rasulellah! -Onun günlerini sayarak- şu, şu, şu, şu günlerde şöyle şöyle diyen Allah’ın düşmanı İbn Ubbeyy’e mi cenaze namazı kıla­caksın, dedim.

Rasulullah (s.a.v.) ise gülümsüyordu. Nihayet lafı uzatınca:

– “Ömer! Benden uzak dur! Ben iki şey arasında muhayyer kılındım ve bunlardan birini seçtim. Bana: Onlar için ister istiğfar et, ister etme. Onlar için yetmiş defa istiğfar etsen de Allah (c.c.) onları affetmeyecek­tir. Bilsem ki, yetmişi aşarsam onları bağışlayacaktır, mutlaka aşar­dım!” dedi.

Daha sonra Rasulullah (s.a.v.) onun cenaze namazını kıldı. Cena­zesiyle birlikte kabrine kadar yürüdü ve defin işini tamamladı.

Allah ve Peygamberi daha iyi biliyor ki kendime ve Rasulullah’a (s.a.v.) karşı cüretime şaştım.

Vallahi onu gömdükten kısa bir süre sonra, şu ayet indi: “Onlar­dan ölen birisine asla namaz kılma, kabri başında da durma çünkü onlar, Allah ve Ra sulu1 nü inkar ettiler de fasık olarak öl­düler.” [16]

Rasulullah (s.a.v.) ondan sonra vefat edinceye kadar, hiçbir mü­nafığın namazını kılmadı ve kabri başında durmadı. [17]

695) Enes r.a anlatmıştır:

Mekke’lilerden seksen kişi, Peygamberle ashabını yakalamak için silahlı olarak, Rasulullah’m (s.a.v.) peşine düştüler. Rasulullah Onları çarpışmaya girmeden yakaladı ve Öldürmedi. Bunun üzerine Allah Taâlâ şu ayeti indirdi: “O, sizi, onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke’nin göbeğinde, onların ellerini sizden, sizin elleri­nizi de onlardan çekendir.” [18]

696) Hz. Aişe şunu anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) erkek ve kadın hiçbir hizmetçisine vurmadı. Allah yolunda cihat etmesi dışında eliyle hiçbir şeye vurmadı. Ona hiçbir şey isabet etmemiştir -ki, sahibinden intikam alsın. Meğer ki, Allah’ın haramlarından birşeyi çiğnemiş olsun. Bu takdirde Aziz ve Celil olan Allah için intikam alırdı, iki şey arasında muhayyer bırakılırsa, günah olmamak şartıyla onların en kolayını seçerdi. Şayet o günahsa, insanla­rın ondan en uzak olanıydı. [19]

697) el-Hasen îbn Ali’nin dayısı Hind şunu anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.) dünya ve dünya işleri için Öfkelenmez di. Fakat bir hak çiğnenmek istendiğinde onun öcünü almadıkça, hiçbir şey öfke­sinin önüne geçemezdi. Kendi şahsı için asla kızmaz ve intikam almaz­dı.” [20]

698) Hz. Aişe şunu anlattı: Hz. Aişe kendisi Rasulullah’a (s.a.v.):

-Başına, Uhud gününden daha şiddetli bir gün geldi mi? diye sor­du. Rasulullah (s.a.v.):

– “Senin kavminden başıma neler geldi! Onlardan başıma gelenin en şiddetlisi Akabe günü gelmiştir. Kendimi Abdü Kulâl oğullarına arzettiğimde, istediğim hususta bana icabet etmediler. Ben de üzgün ola­rak gözümün gördüğü tarafa yürüdüm. Ancak Karnusseâlib’te kendime gelebildim. Başımı kaldırdım. Bir de ne göreyim! Bir bulut, beni gölge­lemiş. Baktım, bulutun içinde Cebrail! Bana şöyle seslendi:

-Allah, kavminin sana söylediklerini ve sana verdikleri red ceva­bını işitti de onlar hakkında dilediğini kendisine emretmen için sana dağlar meleğini gönderdi.

Dağlar meleği bana seslendi ve selam verdi. Sonra:

-Şüphesiz Allah kavminin sana söylediklerini duydu. Ben dağlar meleğiyim. Rabb’in beni sana dilediğini emretmen için gönderdi, Mu-hammed! Şimdi ne dilersen dile! Eğer üzerlerine iki Ahşeb’i (Ebu Kubeys dağıyla Kuaykıan dağını) kapamamı dilersen kaparım, dedi. Ben:

-Hayır! Allah’ın onların sulplerinden, sadece Allah’a ibadet edecek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim, dedim” dedi. [21]

699) Enes îbn Malik anlattı:

Rasulullah’la (s.a.v.) yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından mamul kalın kenarlı bir cübbe vardı. Ona bir bedevi yetişerek, cübbe-sinden şiddetle çekti. Rasululîah’m (s.a.v.) omzunun yanına baktım. Bedevinin şiddetle çekmesinden cübbenin kenarı iz bırakmıştı. Sonra bedevi:

-Ey Muhammed! Allah’ın sende bulunan malından birşeyler veril­mesini emret, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) ona bakıp güldü ve sonra iyilikte bulunulmasını emretti.

el-Buhari şöyle demiştir:

Huneyn savaşından sonra Peygamber (s.a.v.), ganimetleri taksim ederken bazılarına fazla vermişti. el-Akra îbn Habisle Huneyn’e yüzer deve vermişti. Yine o gün Arap eşrafından bazılarına ganimet taksimi esnasında farklı davranmıştı.

Bunun üzerine birisi:

-Vallahi, bu taksimde adil davranılmadı. Allah’ın rızası gözetilme­di, dedi. Ben de:

-Vallahi, tounu mutlaka Rasulullah’a söyleyeceğim, dedim ve gelip Rasulullah’a (s.a.v.) haber verdim. Rasulullah da şöyle buyurdu:

– “Allah ve Rasulu adil olmazsa, kim adil olur? Allah Musa’ya rah­met etsin! Ona bundan daha fazlasıyla eziyet edilmişti ama o sabret-mişti.” [22]

700) Ebu Hureyre şunu anlattı:

-Ya Rasulellah! Müşriklere beddua et, denildi.

Rasulullah (s.a.v.) şu cevabı verdi:

– “Ben lanet edici olarak gönderilmedim. Ancak rahmet için gön­derildim.” [23]

701) Ebu Hureyre anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) Mekke’yi fethedince, Ka’be’yi tavaf etti. îçinde iki rekat namaz kıldı. Daha sonra Ka’be’ye geldi ve kapının iki yanından tutup:

– “Ne dersiniz? Şimdi hakkınızda ne yapacağımı sanırsınız?” dedi. Kureyşliler üç defa:

-Sen bir kardeşsin, bir amca oğlusun. Sen halimsin (yumuşaksın) ve merhametlisin, dediler.

Rasulullah da (s.a.v.) şöyle dedi:

– “Ben de Yusufun (a.s.) dediği gibi diyeceğim: Size bugün, hiçbir başa kakma ve ayıplama yok!     Allah, sizi bağışlasın. O,   merhamet edenlerin en merhametlisidir.” [24]

Bunun üzerine onlar, sanki kabirlerden çıkarmışcasına gelip is­lam’a girdiler. [25]

702) Ömer Îbnu’l-Hattab şöyle anlattı:

Mekke’nin fethinde, Rasulullah’ın (s.a.v.) Savfan Ibn Ebi Umeyye, Ebu Sufyan Ibn Harb ve el-Haris tbn Hişam’a eman verdiğine dair haber gönderdi. Ben de:

-Allah Teâlâ bana onlara hakim olma firsatı verdi, dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

– “Benim halimle, sizin haliniz, Yusufun kardeşlerine dediği gibi olacaktır: Sizlere bugün, hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur! Allah, sizi bağışlasın” dedi. [26]

Rasulullah’tan (s.a.v.) utandığım için ağladım.   .

703) Cabir tbn Abdillah şunu anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.) Huneyn günü insanlara Bilal’ın elbisesi için­deki gümüşten vermeğe başladı. Bir adam O’na:

-Ey Allah’ın peygamberi! Adil ol, dedi. Peygamber (s.a.v.):

-Yazıklar olsun sana! Ben adil olmazsam kim adil olur. Ben adil olmasaydım, umduğuma eremez, kaybederdim, dedi. Ömer:

-Onun boynunu vursam, çünkü o münafıktır, dedi. Rasulullah:

-İnsanların benim ashabımı öldürdüğümü bahsetmelerinden Al­lah’a sığırım” dedi. [27]

704) îbn Ömer anlattı:

“Rasulullah’a (s.a.v.) biraz altın ve gümüş getirildi. Onu ashabı a-rasmda bölüştürmeğe başladı. Bedevilerden birisi kalkıp:

-Muhammed! Vallahi Allah sana adaletli olmanı emretti. Ama ben senin adil davrandığını görmüyorum, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

‘ – ‘Yazıklar olsun sana! Benden sonra, sana kim adaletli davranır” dedi. [28]

O geri dönünce: “Yavaşça onu bana gönderin,” dedi.

705) Behz Ibn Hakim dedesinden şunu anlattı: “Behz’in dedesinin kardeşi Peygamber’e (s.a.v.) gelip: -Benim ortaklarım niçin yakalandılar? dedi. Peygamber (s.a.v.) ondan yüzünü çevirince:

-insanlar senin zulüm yapmaktan men edildiğini iddia ediyorlar ama sen onu bırakmıyorsun, dedi.

Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):

-Eğer bunu yapsaydım sizin aleyhinize değil, benim aleyhime o-lurdu. Ortaklarım buna geri verin” dedi.

706) Hz. Aişe şöyle anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.) bir bedeviden ambarda saklanan bir vesak hurma karşılığında bir deve satın aldı. Onu, evine getirdi. Depodaki hurmaya baktı ama bulamadı. Bedevinin yanma gidip:

-Ky Allah’ın kulu! Senden şu deveni ambarda var zannederek bir vesak hurma karşılığında satın aldık, dedi. Bedevi:

-Ne kalleşlik! dedi. Sahabiler ona koşup:

-Bunu Rasulullah’a mı (s.a.v.) söylüyorsun? dediler. Rasulullah:

-Bırakın onu, dedi” [29]

707) Ebu Hureyre şunu anlattı:

Bir bedevi, kendisine yardım etmesini istemek üzere Peygamber’e (s.a.v.) geldi. Peygamber (s.a.v.) ona birşey verdikten sonra:

-Sana iyilik ettim mi? dedi. Bedevi:

-Hayır iyilik etmedin, dedi.

Müslümanlar kızıp onun yanına gittiler. Peygamber (s.a.v.) onlara, birşey yapmamaları için işaret etti. Sonra kalkıp evine gitti. Bedeviye haber gönderip evine getirtti. (Biraz daha verdi). Bedevi memnun oldu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

-Sen bize geldin. Bizden istedin. Biz de sana verdik. Söylediklerini söyledin. Müslümanların zihinlerinde şimdi bu söylediklerinin tesiri var. istersen, benim karşımda söylediklerini, onların karşısında da söyle. Böylece, senin aleyhindeki düşünceleri zihinlerinden gider, dedi. Bedevi:

-Tamam, dedi.

Ertesi gün sabah (veya akşam) olunca bedevi geldi. Rasulullah:

-Bu arkadaşınızın karnı açtı. Bizden istedi. Biz de ona verdik. Söylediklerim söyledi. Biz onu eve davet ettik, biraz daha verdik. O da memnun kaldığını söyledi. Öyle mi? dedi. Bedevi:

-Evet! Allah aile ve akrabalarından dolayı sana hayırla mukabele etsin, dedi. Peygamber (s.a.v.):

– “Dikkat edin! Benimle bu bedevinin misali, sahip olduğu devesi ürküp kaçan adam gibidir, insanlar o devenin peşine düşerler ama daha fazla ürkütmekten başka bir şey yapmazlar. Bunun üzerine deve sahibi onlara: Benimle devemin arasından çekilin! Ben ona, daha yumuşak davranırım, der. Deve sahibi ona yönelir. Ona vermek için yerdeki süp-rüntüden alır. Deve gelir çöker. Onu yolculuğa hazırlar. Üzerine yerleşir. işte ben de o bedevi söylediklerini söylediğinde sizi kendi halinize bırak-saydım ve siz de onu öldürseydiniz Cehennem’e girerdi” buyurdu. [30]

708) Zeyd Ibn Erkam anlattı:

“Yahudiler1 den biri, Rasulullah’a (s.a.v.) büyü yaptı. Bir kaç gün bundan rahatsız oldu. Cebrail O’na gelip: Yahudiler’den birisi sana büyü yaptı. Bunun için bazı düğümler bağladı, dedi.

Rasulullah (s.a.v.), Ali’yi gönderdi. Ali düğümleri çıkarıp getirdi. Her düğümü çözdükçe bir hafiflik hissetmeye başladı. Rasulullah (s.a.v.) sanki zincirlerden kurtulmuş gibi ayağa kalktı.

Peygaber (s.a.v.) bunu Yahudi’ye söylemedi ve hiç bir zaman yü­züne vurmadı.”

709) Enes şöyle anlattı:

“Rasulullah’a (s.a.v.) on yıl hizmet ettim. Bana ne hakaret etti ne vurdu ne de beni azarladı. Bana suratını da asmadı. Bana, ihmal ettiğim için beni azarladığı bir şeyi de emretmedi. Ailesinden birisi beni azarla­dığında:

-Bırakın onu, eğer bir şey takdir edilseydi olurdu, derdi.” [31]

710) Abdullah İbn Selam şunu anlattı:

Aziz ve Celil olan Allah Zeyd İbn Sa’ye’nin hidayetini dilediğinde, Zeyd şöyle dedi:

“Muhammed’in yüzüne bakınca, kendisinde peygamberlik alâmetlerinden iki şeyden başka zuhur etmedik bir şey kalmadığını an­ladım. Kendisindeki hilm sıfatı, karşılaştığı cahillik ve kabalığı geçiyor mu, geçmiyor mu? Kendisine karşı en ağır cahilce ve kabaca davranışlar, hilmini artırıyor mu, artırmıyor mu?

Onunla birarada bulunmak ve hilmini tanımak için yanma gider­dim. Bir gün O, Ali îbn Ebi Talib’le birlikte dışarı çıktı. O’na bedevi gibi bir adam gelip:

-Ya Rasulellah! Falan kabilenin köyü müslüman oldu. Ben de on­lara eğer müslüman olurlarsa, rızıklarmın onlara bol bol geleceğini söy­ledim. Aksine onlar kıtlığa uğradılar. Ben onların İslam’dan çıkmalarından korkuyordum. Eğer yardım olarak onlara birşey gönder­meyi düşünürsen götürürüm, dedi. Ben de:

-Ben sizden şu kadar vesak şunu satın alıyorum, dedim ve ona seksen dinar verdim Onları adama verdi ve:

-Çabuk onlara bunu götür ve ihtiyaçlarını gider, dedi.

Kurbandan bir, iki veya üçgün önce Rasulullah (s.a.v.) ashabından bazılarıyla birlikte bir cenazeye çıktı. Cübbesini öyle bir çektim ki om­zundan düşürdüm. Daha sonra asık bir suratla geldim ve:

-Muhammedi Bana halâ ödemeyecek misin? Vallahi ben, siz Ab-dülmuttalipoğullarmı böyle bilmiyordum.

Ömer Îbnu’l-Hattab kızgın bir şekilde bana baktı ve:

-Ey Allah’ın düşmanı! Sen Rasulullah’a (s.a.v.) böyle mi söylüyor­sun? O’na bu gördüğümü mü yapıyorsun? Bu duyduğum şeyi mi söylü­yorsun? O’nu hak dinle gönderen Allah’a yemin olsun, kendisinden çekinmeseydim başını çoktan koparırdım, dedi.

Rasulullah sükûnetle Ömer’e bakıyordu. Sonra gülümsedi ve:

-Ben (ve o) senden, bu türlü davranıştan başkasını görmek ihtiya-cmdaydık. Seni borcumu güzellikle ödemeyi bana tavsiye, alacağım gü­zellikle istemesini de ona tavsiye edecektin. Ömer! Git! Hakkını ver. Ona, fazladan da yirmi sa1 hurma ver! dedi. Ben:

-Bu nedir? dedim. Ömer:

-Rasulullah (s.a.v.) bana, sana hiddet ve şiddet göstermiş olmamın yerine bu fazlayı vermemi emretti, dedi. Ben:

-Ömer! Beni tanımıyor musun? dedim.

-Hayır! Sen kimsin?

-Ben Zeyd Ibn Sa’ye’yim, dedim.

-Alim olan mı? dedi.

-Evet, alim olan, dedim. Ömer:

-Seni, yaptığını Rasulullah’a (s.a.v.) yapmağa, söylediğini de ona söylemeğe ne şevketti? dedi. Ben de:

-Ömer! Muhammed’in yüzüne bakınca, kendisinde peygamberlik alâmetlerinden iki şeyden başka bir şey kalmadığını anladım, Hilm sı­fatı, karşılaşacağı cahillik ve kabalığı geçiyor mu, geçmiyor mu? Kendi­sine karşı en ağır cahilce ve kabaca davranışlar, Mimini artırıyor mu, artırmıyor mu? Bu hususta henüz bir denemede bulunmamıştım. Bunu kendisinden deneyerek öğrendim. Ömer! Seni şahit tutuyorum. Ben Rab olarak Allah’a, din olarak İslam’a ve peygamber olarak Muhammed’e (s.a.v.) razı oldum. Yine, seni şahit tutuyorum. Malımın yarısı, Allah’a aittir. Çünkü benim malım pek çoktur. O mallarım, Muhammed (s.a,v.) ümmetine sadakadır, dedim. Ömer:

-Yahut onların bir kısmına. Çünkü onların hepsine gücün yetmez, dedi. Ben de:

-Yahut onların bir kısmına, dedim.

Ömer’le Zeyd Ibn Sa’ye Rasulullah’a (s.a.v.) döndüler. Zeyd Keli-me-i Şehadeti getirdi. Ona iman etti, onu tasdik etti. Ona beyat etti ve birçok savaşta Rasulullah’ın (s.a.v.) yanında yer aldı.[32]

711) ez-Zuhrî şunu anlattı: Bir Yahudi şöyle dedi:

“Rasulullah’ın (s.a.v.), Tevrat’ta görmediğim bir özelliği kaldı. O da hilmdir.

Belirli bir süreye kadar O’na, otuz dinar borç para verdim. Sürenin dolmasına bir gün kalıncaya kadar bekledim ve ona geldim:

-Muhammed! Bana hakkımı öde. Çünkü siz Abdulmuttalipoğulları borcun vadesini geciktiren kimselersiniz, dedim. Ömer:

-Yahudi! Sen delirdin mi? Vallahi onun yeri olmasaydı, senin ka­fanı vururdum, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

-Allah sana mağfiret etsin Ebu Hafs! Biz senden bundan daha çok borcum olanı ödemeyi emretmeni isterdik. O da alacağım ödemede ona yardım etmiş olmanı daha çok isterdi, dedi.

Benim onu bilmemezlikten gelmem, O’nun sadece hilmini artır­mıştı. O:

-Yahudi! Yarın senin alacağın ödenecek, dedi. Ömer’e de:

-Ebu Hafs! İlk gün istemiş olduğu bahçeye git. Eğer ona razı olursa şu kadar şu kadar sa’ ver. Onun söylediğine şu kadar şu kadar ilave et. Eğer ona razı olmazsa, şu şu bahçeden ona şunu ver, dedi.

Ömer onu bahçeye götürdü. Yahudi razı oldu. Rasulullah’ın (s.a.v.) söylediğim ve emrettiği ilaveyi ona verdi.

Yahudi, hurmasını alınca:

-Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet ederim Vallahi Ömer! Bu gördüklerini yapmağa sev-keden şey şudur: Ben Tevrat’ta Rasulullah’ın (s.a.v.) hilm dışında bütün sıfatlarını görmüştüm. Bugün, O’nun hilmini de denedim ve O’nu Tev­rat’ta tarif edildiği şekilde buldum. Şahit ol! Bu hurma ve malımın ya­rısı, fakir müslümanlar içindir, dedi. Ömer:

-Yahut bazıları içindir, dedi. Yahudi de: -Yahut bazıları içindir, dedi.

Yüz yaşındaki bir ihtiyar müstesna, Yahudi’nin bütün akrabaları müslüman oldu. O ihtiyar kafir olarak kaldı. [33]

Rasulullah’ın Doğru Olmayan Şeyi Tebliğ Etmeyi Menettiği

712) Abdullah İbn Mes’ud şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

-Hıçkimse, ashabımdan birisi hakkında bana kötü birşey ulaştır­masın. Çünkü ben içim rahat ve huzurlu olarak onların yanına çıkmayı isterim.

Peygamber’e (s.a.v.) bir mal geldi ve onu taksim etti. Sohbet eden iki kişinin yanına vardım. Birisi diğerine şöyle diyordu:

-Vallahi Muhammed yaptığı taksimde ne Allah’ın rızasını, ne de ahireti gözetmiştir.

Bunu duyunca koşup Rasulullah’a (s.a.v.) geldim ve O’na anlattım. Sonra:

-Sen şöyle demiştin: Hiç kimse, ashabımdan birisi hakkında bana kötü birşey ulaştırmasın. Ama ben falancayla falancanın şöyle şöyle de­diklerini duydum, dedim.

Rasulilah’ın (s.a.v.) öfkeden yüzü kızardı ve:

-Bizi kendi halimize bırak. Musa’ya bundan daha çok eziyet edildi ama sabretti! dedi. [34]

Rasulullah’ın Şefkati Ve Müdarası (35)

713) Enes şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.):

“Ben uzatmak niyetiyle namaza duruyorum. Fakat bir çocuğun ağlama sesini duyuyorum. Annesinin çocuğun ağlamasından dolayı çok üzüleceğini bildiğimden namazımda hafifletme (kısaltma) yapıyorum” buyurdu. [36]

714) Ebu Katade şunu anlattı: Peygamber şöyle buyurdu:

“Ben namaza duruyorum ve onu uzatmak istiyorum. Bir çocuğun ağlama sesini duyuyorum. Annesine güçlük vermek istemediğimden . namazımda hafifletme yapıyorum.” [37]

715) Zeyd îbn Sabit şunu anlattı:

Peygamber (s.a.v.), mescitte hasırdan bir hücre yaptı ve orada ge­celeri namaz kıldı. Nihayet bazıları orada toplandılar. Daha sonra Ra-sulullah’m (s.a.v.) sesi kayboldu. Onun uyuyup kaldığım zannedip yanlarına çıkması için öksürmeğe başladılar. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

– “Gördüğüm bu hareketinizi (benimle birlikte namaz kılmayı) de­vamlı yapar oldunuz ki bunun size farz olacağından korktum. Eğer o, size farz”kılmasaydı, onu yapamazdınız. Bu namazı evlerinizde kılın. Çünkü farz namaz dışında, kişinin en hayırlı namazı evinde kıldığı na­mazdır” buyurdu. [38]

716) Enes şunu anlattı: Bir adam Peygamber’e (s.a.v.):

-Balata nerede? diye sordu. Rasulullah (s.a.v.):

-Cehennem’de, diye cevap verdi.

Rasulullah (s.a.v.) onun yüzündeki ifadeyi görünce:

-Benim babam da, senin baban da Cehennem’dedir, buyurdu. [39]

717) îbn Abbas şunu anlattı: Kureyşliler Peygamber’e (s.a.v.):

-Bizim için Rabb’ine dua et de Safa’yı bizim için altın yapsın biz de sana iman edelim, dediler. Peygamber (s.a.v.):

-Gerçekten bunu yapacak mısınız? dedi. Kureyşliler:

-Evet, dediler.

Peygamber (s.a.v.) dua etti. Cebrail ona geldi ve şöyle dedi:

-Aziz ve Celil olan Rabb’in sana selam ediyor ve sana: İstersen, Safa, onlar için altın olur. Ama bundan sonra onlar kim kafir olursa, ona, alemlerdeki hiç kimseye azab etmediğim şekilde azab ederim. İstersen onlara tövbe ve rahmet kapısını açarım, diyor. (Peygamber:

-Ben tövbe ve rahmeti diliyorum, dedi.) [40]

718) Ebu Umame anlattı: Bir genç Peygamber’e (s.a.v.) gelip: -Muhammedi Zina konusunda bana izin ver, dedi. Sahabiler onun üzerine yürüyüp azarladılar ve:

-Yeter, bırak artık, dediler. Rasulullah (s.a.v.):

-Yaklaş, dedi. Genç ona yaklaştı ve oturdu. Rasulullah (s.a.v.): Bunu annen için ister misin? dedi. Genç:

-Hayır, vallahi! Allah beni sana feda kılsın, dedi. Rasulullah:

-insanlar da, bunu anneleri için istemezler. Bunu kızın için de ister misin? dedi. Genç yine:

-Hayır, vallahi! Ya Rasulellah! Allah beni sana feda kılsın, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

-insanlar da bunu kızları için istemezler. Bunu kız kardeşin için de ister misin? dedi. Genç:

– Hayır, vallahi! Ya Rasulellah! Allah beni sana feda kılsın, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

– İnsanlar da bunu kızkardeşleri için istemezler. Bunu halan için ister misin? dedi. Genç:

-Hayır, vallahi! Ya Rasulellah! Allah beni sana feda kılsın, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

-İnsanlar da bunu halaları için istemezler. Bunu teyzen için ister misin? dedi. Genç:

-Hayır, vallahi! Ya Rasulellah! Allah beni sana feda kılsın, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

-insanlar bunu teyzeleri için de istemezler, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) elini onun üzerine koyduktan sonra: Allah’ım! Bunun günahlarını affet, kalbini temizle ve namusunu (zina yapmak­tan) koru, buyurdu. [41]

O genç bu olaydan sonra hiçbir kötü şeye yönelmedi.   .

719) Abdullah İbn Amr îbn el-Âs anlattı:

Peygamber (s.a.v.) Allah Teâlâ’nın (İbrahim (a.s.) hakkındaki) şu ayetini okudu: “Rabbim! Onlar, insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphesiz sen çok bağışlayan pek esirgeyensin.” [42]

Hz. îsa ile ilgili şu ayeti de: “Eğer kendilerine azab edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer on­ları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin” [43] o-kuyarak ellerini kaldırdı:

– “Allah’ım! Ümmetimi, ümmetimi…” dedi ve ağladı. Bunun üzeri­ne Aziz ve Celiî olan Allah:

-Ey Cebrail! Muhammed’e git -Rabb’in pekâla bilir ya- niye ağla­dığını sor, dedi.

Cebrail (a.s.) O’na gelerek sordu, Rasulullah (s.a.v.) da ona bildirdi.

Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu:

-Cebrail! Muhammed’e git ve O’na: Biz seni ümmetin hakkında hoşnut edeceğiz ve seni üzmeyeceğiz, de. [44]

720) Enes İbn Malik anlattı:

Bir defasında biz, Rasulullah’la (s.a.v.) birlikte mescidde oturur­ken bir bedevi çıkageldi. Mescidin içine işemeğe kalktı. Rasulullah’ın (s.a.v.) ashabı:

-Yapma, yapma, dediler. Rasulullah (s.a.v.):

– “Onun idrarını kesmeyin, bırakın onu” dedi. Ashab da idrarını bitirinceye kadar onu bıraktılar. Sonra onu çağırıp şunları söyledi:

– “Şüphesiz mescitler idrarın ve pisliğin hiçbirine uygun değiller­dir. Ancak bunlar» Allah Teâlâ’yı anmak, namaz kılmak ve Kur’an oku­mak için yapılmışlardır.”

Arkasından bir adama emretti, o da bir kova su getirerek idrarın üzerine serpti. [45]

721) Hz. Aişe anlattı:

Bir adam Peygamber’in yanma girmek için izin istedi. O da:

– “Ona izin verin. Bu aşiretin kardeşi çok fenadır” dedi.

Adam yanına girince Rasulullah (s.a.v.) onunla yumuşak bir şe­kilde konuştu. Ben:

-Ya Rasulellah! Onun hakkında söylediğini söyledin. Sonra da yu­muşak bir şekilde konuştun, dedim. Rasulullah (s.a.v.) da:

– “Aişe! Kıyamet gününde, Allah katında insanların en kötü mertebelisi, insanların fuhşundan korktukları için kendisini terkettikleri kimsedir” dedi. [46]

722) Mes’ud Ibnu’l-Hakem şunu anlattı:

Peygamberle (s.a.v.) namaz kıldım. Cemaatten biri aksırdı. Ben de: Rahimekellah (Allah sana merhamet etsin), dedim. Cemaat, bana göz atıp ellerini dizlerine vurdular. Onların beni susturduklarım gö­rünce sustum.

Peygamber (s.a.v.) beni çağırdı.

Babam anam feda olsun! Ondan daha güzel öğreten muallim (öğ­retici) görmemiştim.

Bana ne vurdu ne de hakaret etti. Daha sonra şöyle dedi:

– “Bu namazda âdemilerin (insanların) sözünden hiçbiri uygun de­ğildir. Ancak bu teşbihtir, tahmiddir ve tekbirdir (bunlardan ibarettir).” [47]

723) Malik ibnu’l-Huveyris anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) çok merhametli ve nazikti. Onun yanında yirmi gece kaldık. Ailelerimizi özlediğimizi anlayınca bize, ailelerimizden kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de ona haber verdik. Bunun üzerine:

– “Ailelerinizin yanına dönün ve onların arasında kalın” dedi. [48]

724) Enes r.a şunu anlattı:

“Rasulullah (s.a.v,), bir kişi, kardeşlerinden üç gün ayrı kalırsa onu sorardı. Eğer ortadan kaybolmuşsa onun için dua ederdi. Eğer varsa, onu ziyaret ederdi. Hasta ise, hasta ziyaretine giderdi.”[49]

Rasulullah’ın Hayası (Utanması)

725) Ebu Said el-Hudrî şöyle demiştir:

“Rasulullah (s.a.v.), perdesi içindeki bakireden daha utangaçtı. Birşeyden hoşlanmıyorsa, onu yüzünden anlardık.” [50]

726) Enes (r.a.) şunu anlattı:

Peygamber (s.a.v.) bir adamın üzerinde sanlık gördü. Bu hoşuna gitmedi ve:

– “Buna emretseniz de bu sarılığı yıkasa” dedi. [51] Rasulullah (s.a.v.) hoşlanmadığı birşeyi kişinin yüzüne vurmazdı.

727) Hz. Aişe (r.a.) şöyle dedi:

“Rasulullah’a (s.a.v.), birisi hakkında birşey (aleyhinde konuştuğu bir söz) ulaştığında, ona: Sen şöyle şöyle söylemişsin demezdi.” [52]

728) Sehl İbn Said şunu söyledi:

“Rasulullah (s.a.v.) çok utangaçtı. Kendisinden birşey istenirse mutlaka verirdi.” [53]

Rasulullah’ın Tevazusu

729) Ebu Hureyre (r.a.) şunu anlattı:

Bir müslümanla bir yahudi münakaşa ettiler. Müslüman: Mu­hammedi (s.a.v.) alemlere tercih edene yemin olsun, dedi. Yahudi de: Musa’yı alemlere tercih edene yemin olsun, dedi.

Müslüman Yahudi’ye kızıp onu tokatladı. Yahudi Rasulullah’a (s.a.v.) geldi ve olanları ona anlattı. Rasulullah (s.a.v.) Müslümanı ça­ğırdı ve ona sordu. Müslüman yaptığını itiraf etti.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

– “Beni, Musa’ya tercih etmeyin. Çünkü kıyamet gününde, insanlar bayılırlar. Ben onların ilk ayılanı olurum ve Musa’yı Arş’in     ucuna tu­tunmuş olarak görürüm. Bilmiyorum, o, bayılıp da benden önce ayılan kimseler arasında mıdır? Yoksa Allah Teâlâ’mn istisna kıldığı kimse­lerden biri midir?” dedi. [54]

730) Ebu Hureyre şöyle dedi: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Bir kimsenin, benim Yunus Ibn Metta’dan daha hayırlı olduğumu söylemesi uygun değildir.” [55]

731) Hz. Ömer şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Hristiyanların îsa Ibn Meryem’i övdükleri gibi beni övmeyin. Ben sadece bir kulum. Siz: Allah’ın kulu ve Rasül’ü deyin.” [56]

732- Ebu Hureyre (r.a.): “Ona ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor” [57] ayeti hakkında Rasululiah’ın (s.a.v.) şu sözünü ri­vayet etmiştir:

– “Ben olsaydım hemen cevap verir, bahane aramazdım.” [58]

733) Hz. Aişe’ye (r.a.) şöyle soruldu:

– Rasulullah (s.a.v.) evine girdiğinde ne yapardı? Hz. Aişe şu cevabı verdi:

– “Ailesinin hizmetlerinde bulunur, namaz vakti geldiği zaman da kalkıp namaz kılardı.”

734) Enes şunu rivayet etti: Bir adam:

-Muhammed! Efendimiz! Efendimizin oğlu! Bizim en hayırlımız! En hayırlımızın oğlu! dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

– “Ey cemaat! Her zaman nasıl konuşuyorsanız, öyle konuşun! Şeytan sizi saptırmasın! Ben, Abdullah’ın oğlu Muhammed’im. Ben Al­lah’ın kulu ve Rasulü’yüm. Vallahi! Sizin beni bulunduğum derecenin üzerine çıkarmanızı sevmem” dedi. [59]

735) Hz. Aişe’ye (r.a.):

-Rasulullah (s.a.v.) evinde ne yapardı? diye soruldu. O da şu cevabı verdi:

– “Rasulullah (s.a.v.) da bir insandı. Elbisesini temizler, koyununu sağar ve kendi işlerini kendisi görürdü.”

Bir başka rivayette de şöyledir;

– “Sizden biri evinde ne yapıyorsa O da evinde aynı şeyleri yapardı. Ayakkabısını diker, elbisesini yamardı.”

736) el-Bera şöyle dedi:

“Rasulullah’ı (s.a.v.) Hendek gününde toprak taşırken gördüm. Toprak, karnının beyazını örtmüştü.”

737) Enes (r.a.) şunu anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.), hastalan ziyaret eder, cenazelerde bulunur, kölenin davetine gelir ve eşeğe binerdi. Birgün onu, yuları liften olan bir eşeğin üzerinde gördüm.”

738) Yine Enes şöyle anlattı:

Yahudi bir çocuk Rasulullah’a (s.a.v.) hizmet ediyordu. Hasta oldu ve Rasulullah onun ziyaretine gitti ve:

– “Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Rasul’ü oldu­ğuna şehadet eder misin?” dedi. Çocuk babasına baktı. Babası:

-Muhammed’in sana emrettiğini söyle, dedi. Çocuk kelime-i şeha-deti getirdikten sonra öldü. Peygamber (s.a.v.):

– “Kardeşinizin cenaze namazını kılın ve bunu gömün” dedi. [60]

739) Ebu Hureyre, Rasulullah’ın (s.a.v.) şu sözünü nakletti:

“Eğer ben bir koyun paçası ziyafetine çağrılsam, mutlaka icabet e-derdim. Yine bana bir parça hediye edilse, onu da mutlaka kabul e-derdim.” [61]

740) Enes r.a şunu söyledi:

“Hiçbir şahıs onlara Rasulullah1 tan (s.a.v.) daha sevgili değildi. O’nu gördükleri zaman, ayağa kalkılmasından hoşlanmadığını bildikleri için, ayağa kalkmazlardı.”

741) el-Hasen, Rasulullah’ı (s.a.v.) anlatırken şöyle dedi:

“Hayır vallahi! O’nun için kapılar kapanmaz, karşısında kapıcılar dikilmez, sabah akşam ona kazanlarla yemek götürülmezdi. Fakat O, gizlisi olmayan açık birisiydi. Allah’ın Rasulü’yle görüşmek isteyen birisi O’nunla görüşebilirdi. Yere oturur, yemeği yere konulurdu. Kalın ve kaba şeyler giyer, eşeğe biner, hayvanının terkisine adam alır ve vallahi elini yalardı.”

742) Kays îbn Hazim şunu anlattı:      

Bir adam Peygamber’e (s.a.v.) geldi. O’nun karşısında durunca adam korkudan titremeğe başladı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

“Korkma rahat ol. Ben kral değilim. Beri ancak Küreyş’ten kuru et yiyen bir kadının oğluyum” dedi. [62]

743) Enes (r.a.) şunu anlattı: Aklından zoru olan bir kadın:

-Ya Rasulellah! Benim seninle bir işim var, dedi. Rasulullah:

– “Ey falanca kadın! İstediğin herhangi bir yolu seç. Seninle görü­şebilmem için orada bekle” dedi. Rasulullah (s.a.v.) O’nun için birşeyler okuyarak yanında kaldı. Böylece kadın ihtiyacını yerine getirdi.

744) Yine Enes anlattı:

Bazan Medine’deki çocuklar gelip Rasulullah’m (s.a.v.) elini tutar­lardı. Rasulullah (s.a.v.) elini çocuğun elinden çeker çekmez, O’nu iste­dikler yere götürürlerdi (Rasulullah (s.a.v.) çocukların gittiği yere giderdi).”

745) îbn Ebî Evfa şöyle dedi:

“Rasulullah(s.a.v.)dul ve yoksullarla birlikte yürümekten çekinmez ve onlara karşı kibirlenmezdi. Onların ihtiyaçlarını yerine getirirdi.”

746) Kudame İbn Abdillah şunu anlattı:

“Rasulullah’ın (s.a.v.) boz bir deve üzerinde taş attığım gördüm. Ne başkasına vuruyor, ne kovuyor ne de “çekil, çekil” diyordu.”

747) Nasr îbn Vehb el-Huzarî şunu anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.) sırtına Curiye kadifesi konulmuş, eğersiz ve yularlı bir eşeğe bindi. Daha sonra Muaz’ı çağırıp terkisine bindirdi.”

748) Esma Bint Yezid şunu söyledi:

“Peygamber (s.a.v.) bazı kadınların yanından geçti ve onlara selam verdi.”

Çocuklara selam verdiği daha önce geçti.

749) Ebu Hureyre’yle Ebu Zerr şunu anlattılar:

“Rasulullah (s.a.v.), ashabının arasında otururdu. O sırada ya­bancı birisi gelir, soru sormak için, oradakilerin hangisinin Peygamber (s.a.v.) olduğunu bilemezdi.”

Biz Rasulullah’tan (s.a.v.) gelen yabancının onu tanıyacağı bir o-turma yeri yapmasını istedik. Rasulullah (s.a.v.) orada biz de etrafında otururduk.

750) Hz. Aişe şöyle anlattı:

-Ya Rasulellah! Allah beni sana feda kılsın. Birşeye yaslanarak yemek ye, çünkü bu senin için daha rahat olur, dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

– “Hayır! Ben kulun yemek yediği gibi yer, kulun oturduğu gibi o-tururum” dedi. [63]

751) Yine Hz. Aişe (r.a.) şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Melek bana gelip: Rabb’in sana selam edip: Dilersen kul nebisi, dilersen mülk nebisi ol, diyor, dedi. Cebrail’e baktım. Bana: Alçak gö­nüllü ol, dedi. Ben de:

“Kul nebisi olmak istiyorum, dedim.” [64]

752) Abdullah Ibn Ebi Evfa şunu anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.) çok zikir yapar, az konuşurdu. Namazı uzatır, hutbeyi kısaltırdı. ihtiyaçlarını yerine getirmek için, dul ve yoksullarla yürümekten çekinmezdi.”

753) Ebu Said el-Hudrî şunu anlattı:

“Bir grup Muhacirle oturuyordum. Bizden birisi Kur’an okurken onlardan bazıları çıplak oldukları için birbirlerinden gizleniyorlardı. Biz de Allah’ın Kitab’mı dinliyorduk. Peygamber (s.a.v.):

– “Ümmetimden, kendime onlarla birlikte sabretmeyi emrettiğim kimseleri yaratan Allah’a hamdolsun” dedi.

Daha sonra Rasulullah (s.a.v.), bize eşit davranmak için ortamıza oturdu ve:

– “Muhacirlerin fakir olanları! Kıyamet günündeki tam nura sevi­nin. Size müjdeler olsun! Siz Cennet’e zenginlerden yarım gün yani beşyüz yıl önce gireceksiniz” buyurdu. [65]

Rasulullah’ın Rahmet İçin Gönderildiği

754) Ebu Hureyre (r.a.) şunu anlattı:

-Ya Rasulellah! Müşriklere beddua et, denildi. Peygamber (s.a.v.):

– “Ben lanet edici olarak gönderilnıedim. Ancak rahmet için gön­derildim” buyurdu. [66]

755) Yine Ebu Hureyre anlattı: Rasulullah (s.a.v.): “Ben ancak hidayete ermiş rahmetim” dedi.

Ben de derim ki: Bu hasr Yüce Allah’ın şu sözünü te’yid etmekte­dir: “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” [67]

Peygamberin Müslümanlardan Birine Hak Etmediği Halde Hakaret Etmesi Halinde Bunun O Müslüman İçin Ecir Olmasını Rabb’ine Şart Koşması

756) Ebu Hureyre anlattı: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah’ım! Ben senden söz aldım. Sen onu bozmazsın. Ben ancak bir beşerim. Hangi mü’mine eziyet ettiysem veya hakaret ettiysem veya dayak attıysam, bunu, o mü’min için namaz, zekat ve kıyamet gününde kendisiyle sana yaklaştıracağın bir ibadet kıl.” [68]

757) Enes (r.a.) şunu anlattı:

Ummu Suleym’in yanında yetim bir kız vardı. Rasulullah (s.a.v.) bu yetim kızı görünce:

– “O sen misin? Gerçekten büyümüşsün! Yaşın büyümesin!”ftledi. Bunun üzerine yetim kız ağlayarak Ummu Suleym’e döndü. Ummu Suleym:

-Neyin var yavrum? dedi. Yetim kız:

-Peygamber (s.a.v.) bana, yaşın büyümesin diye beddua etti. Şimdi artık benim yaşım ebediyen büyümeyecek, dedi.’Ummu Suleym hemen baş Örtüsünü sarınarak çıktı. Rasulullah’la (s.a.v.) karşılaştı. Rasulullah (s.a.v.) ona:

– “Neyin var Ummu Suleym?” dedi. Ummu Suleym:

-Sen benim yetim kızıma, yaşının büyümemesi için beddua mı et­tin? dedi. Rasulullah (s.a.v.) güldükten sonra:

– “Ummu Suleym! Benim Rabb’ime şartım olduğunu bilmiyor mu­sun? Ben Aziz ve Celil olan Allah’a şart koştuğumda şöyle dedim: Ben ancak bir beşerim. Beşerin razı olduğu gibi razı olur, beşerin kızdığı gibi kızarım. Ümmetimden herhangi birinin aleyhinde haketmediği halde dua edersem (beddua edersem) bunu onun için bir temizlik suyu, bir ze­kat ve kıyamet gününde onu kendisiyle Allah’a yaklaştıracak bir ibadet yapmalısın” dedi. [69]

îbn Akil şöyle demiştir: Onun, içki hakkında lanette bulunması, içkiden caydırmak için konulmuş bir hükümdür. Bu içkiden caydırmak için konulmuş ise ve sonra bunun bir rahmet olduğunu açıklamışsa ga­yesinden uzaklaşır ve bu günaha teşvik olur.

Bu da Sari için caiz değildir.

Olsa olsa bunu, netice itibariyle rahmet olması açısından kasted-miş olabilir. Çünkü Peygamber’in (s.a.v.) lanet ettiği kimseye lanet et­miş olması, lanet ettiği kimse için lanet edilen suçu işlemekten tamamen engelleyici ve tövbeye sevkedici birşey olur. Dolayısıyla, peygamber (s.a.v.) bu laneti rahmete sebep olması açısından rahmet diye isimlen­dirmiş oluyor.

Bu da birşeyi neticede ne olacağına bakarak isimlendirme kabi-lindendir.[70]

Rasulullah’ın Cömertliği

758) Cabir (r.a.) şöyle dedi:

“Rasulullah’tan (s.a.v.) birşey istenirse asla yok demezdi.”

759) îbn Abbas {r.a.) şunu anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.) insanların en cömertiydi. Ramazan’da, Cebra­il’le (a.s.) görüştüğünde daha cömert olurdu. Ramazan’m her gecesinde Cebrail onunla görüşür ve ona Kur’an’ı okurdu.

Rasulullah (s.a.v.) hayır konusunda esen rüzgardan daha cömert olurdu.” [71]

760) Enes (r.a.) şöyle dedi:

“Rasulullah’tan (s.a.v.), İslâm devrinde bir şey istendiyse onu mutlaka vermiştir.”

Kendisine bir adam geldi. Ona, sadaka koyunlarından iki dağ arası koyun verilmesini emretti. Adam kavmine döndükten sonra:

-Ey kavmim! Müslüman olun! Çünkü Muhammed, fakirlikten korkmadan ihsanda bulunuyor, dedi.

761) Cubeyr îbn Mut’im (r.a.) şunu anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) ashabıyla birlikte Huneyn’den dönerken ondan birşeyler istemek üzere bedeviler peşine düştüler. Öyleki onu, dikenli bir ağacm yanma gitmeğe zorladılar ve ridası ağaca takılıp kaldı.

Kasulullah (s.a.v.) ayağa kalkıp şöyle dedi:

– “Ridami bana geri verin. Siz benim cimriliğimden mi korkuyor­sunuz? Eğer benim şu ağaçların sayısınca altınım olsaydı, onları ara­nızda paylaştırırdnn. Siz   beni cimri, yalancı       ve korkak olarak göremezsiniz.” [72]

762) Ebu Hureyre (r.a.) şunu anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) Bilal’in yanına girdi. Onun evinde bir yığın hurma vardı. Bilal’e:

– “Bu ne Bilal?” dedi. Bilal:

– Onu saklıyorum ya Rasulellah! dedi. Rasulullah (s.a.v.):

– “Onun cehennem’de yakıcı birşey olmasından korkmuyor musun Bilal? Infak et (sadaka olarak ver). Fakir düşmekten korkma” dedi. [73]

763) Enes (r.a.) şunu söyledi:

“Peygamber (s.a.v.), yarm için hiçbir şey saklamazdı.”

764) Harun îbn Riab şunu anlattı:

Peygamber’e (s.a.v,) yetmiş bin dirhem geldi. Bu, o güne kadar ona getirilen en büyük paraydı. Bir hasırın üzerine koydu. Sonra kalkıp onu taksim etti. Onu bitirinceye kadar hiçbir isteyiciyi geri çevirmedi.[74]

Rasulullahın Şecaati (Cesareti)

 

765) Enes (r.a.) şunu anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.) insanların en güzeli, en cesuru ve en cömertiy-di. Medine’de korkutucu bir ses oldu. Halk sesin geldiği tarafa gitti. Ra­sulullah (s.a.v.) onlara karşı geldi. Sesin geldiği tarafa onlardan önce gitmişti. Ebu Talha’nm üzerinde eğer bulunmayan çıplak atıyla o kor­kutucu sesi araştırmıştı. Boynunda da kılıç vardı. Rasulullah (s.a.v.) halka:

– “Korkmayın” diyordu. [75]

At hakkında da:

– “Biz onu derya bulduk veya o gerçekten derya imiş” dedi.

766) el-Bera’ya Kays kabilesinden birisi:

-Siz Huneyn günü, Rasulullah’tan (s.a.v,.) kaçtınız mı? diye sordu: el-Berâ şu cevabı verdi:

-Fakat Rasulullah (s.a.v.) kaçmadı. O gün Hevazin kabilesi ok at yordu. Biz onların üzerine hücum edince bozuldular. Biz de ganimetleri üzerine kapandık. Bu defa da bizi oklarla karşıladılar. Rasulullah (s.a.v.) beyaz katırının üzerinde gördüm. Ebu Sufyan Ibnu’l-Haris kat rm geminden tutuyordu. Peygamber (s.a.v.) de şöyle diyordu:

“Peygamber benim yalan yok! Abdulmuttalib’in oğlu benim.”

767) Hz. Ali (r.a.) şöyle dedi:

“Bedir günü Rasulullah’a (s.a.v.) sığındığımızı gördüm. Düşman; en yakın olanımız Rasulullah’tı (s.a.v.). O gün Rasulullah (s.a.v.), in sanların en çetinlerindendi.”

768) Yine Hz. Ali şöyle dedi:

“Savaş kızışıp iki taraf birbiriyle karşılaştığında biz, Rasulullah’ korunduk. Hiç kimse düşmana O’ndan daha yakın değildi.”

769) el-Bera (r.a.) şöyle dedi:

“Vallahi, savaş kızıştığında biz onunla yani Peygamberle (s.a.v) korunuyorduk. Bizim cesurumuz onunla bir hizada durandı.”[76]

Rasulullah’ın Şakacılığı Ve Onun Ancak Gerçeği Söylediği

 

770) Enes (r.a.) şunu anlatmıştır:

Zahir adlı bir bedevi çölden Peygamber’e (s.a.v.) hediye gönderirdi. Rasulullah (s.a.v.) da, gitmek istediği zaman onun yol ihtiyaçlarını te­min ederdi. Rasulullah (s.a.v.):

– “Zahir bizim bedevimizdir. Biz de onun şehirlileriyiz” demiştir. O, çirkin birisiydi. Peygamber (s.a.v.) bir gün mallarını satarken gelip arkasından onu kucakladı. Bedevi onu göremediği için:

-Bırak beni! Kim o? dedi.

Dönüp baktı ve Rasulullah’ı (s.a.v.) tanıyınca sırtını Rasulullah’ın (s.a.v.) göğsüne sürebildiği kadar sürdü. Rasulullah (s.a.v.):

-”Köleyi kim satın alacak?” dedi. O da:

– “Ya Rasulellah! Vallahi, o zaman beni, revaçta olmayan birisi o-larak görürsün, diye cevap verdi. Peygamber (s.a.v.):

– “Fakat sen Allah katında revaçta olmayan birisi değilsin (yahut fakat sen Allah katında pahalısın)” dedi. [77]

771) Hz. Aişe (r.a.) anlattı;

Seferlerinden birine, Rasulullah’la (s.a.v.) çıktım. Ben o zaman, şişman değildim. Rasulullah (s.a.v.) sahabilere:

– “İlerleyin” dedi. Onlar da ilerlediler. Daha sonra:

– “Gel, seninle yarışalım” dedi. Onunla koşu yarışına girdim ve onu geçtim. Bana bu konuda birşey demedi. Zamanla şişmanladım ve geç­mişteki durumumu unuttum. Yine   seferlerden birine Rasulullah’la (s.a.v.) birlikte çıktım. O, sahabilere yine:

– “ilerleyin” dedi. Onlar da ilerlediler. Bana:

– “Haydi gel yarışalım” dedi. O’nunla koşu yarışma girdim. Ama bu defa da o beni geçti. Gülmeğe başladı ve:

– “Bunu sen hakettin” dedi. [78]

772) Enes’e (r.a.), Peygamber (s.a.v.): “iki kulaklı!” derdi. [79]

Ebu Usame: Onunla şakalaşırdı, demiştir.

773) Ebu Hureyre (r.a.) şunu söyledi:

“Rasulullah (s.a.v,), Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin’e dilini çıkarır, çocuk onun dilinin kırmızılığını görünce sevincinden çırpınırdı.”

774) Abdullah Ibnu’l-Haris Ibn Cez’ (r.a.) şöyle dedi: “Rasulullahtan (s.a.v.) daha şakacı birisini görmedim.”

775) Hz. Aişe şunu söyledi: Rasulullah (s.a.v.):

“Ben şaka yaparım ama ancak hakkı söylerim” buyurdu. [80]

776) Enes (r.a.) anlattı: Bir adam Peygamber’e (s.a.v.) geldi ve: -Beni taşı (bana deve ver), dedi. Rasulullah (s.a.v.):

“-Biz seni, nâkâ (deve) yavrusunun üzerinde taşırız” dedi. Adam: -Ben nâkâ yavrusunu ne yapayım? dedi. Peygamber (s.a.v.):

– “Büyük develer de, develerin yavruları değil midir?” dedi. [81]

777) Rasulullah (s.a.v.):

“Yaşlı kadın Cennet’e girmez” dedi. [82]

Yaşlı bir kadın, Rasuhıllah’ın (s.a.v.) yanma geldi ve O’na bir şey sordu. Rasulullah (s.a.v.) şakayla:

– “Yaşlı kadın Cennet’e giremez” dedi.

Namaz vakti geldi. Peygamber (s.a.v.) namaza gitti. Kadın hüngür hüngür ağladı. Nihayet Rasulullah (s.a.v.) namazdan döndü. Hz. Aişe:

-Ya Rasulellah! Bu kadına: Yaşlı kadın Cennet’e giremez” dediğin için ağlıyor, dedi. Rasulullah (s.a.v.) gülerek:

– ‘Yaşlı kadın Cennet’e giremez, ama Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Gerçekten biz hurileri yepyeni bir yaratılışla yarattık. Onları bakireler kıldık. Eşlerine düşkün ve yaşıttırlar.” [83] Halbuki o bakire kılınanlar gözleri çapaklı kocakarılardı” buyurdu.

778) Enes anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) Ummu Suleym’in yanma girdi. Ebu Umeyr’in üzgün olduğunu gördü ve:

– “Ummu Suleym! Ebu Umeyr niye üzgün?” dedi. Ummu Suleym: -Ya Rasulellah! Onun kuşu öldü, dedi. Peygamber (s.a.v.):

– “Ebu Umeyr! Kuşuna ne oldu?” diye takıldı. [84]

779) İbn Abbas şöyle demiştir: “Peygamber’in (s.a.v.) şakacılığı vardı.”

780) Enes (r.a.):

“Peygamber (s.a.v.), insanların en şakacı ve nüktedanlarmdandı” demiştir.

781) Hz. Aişe:

“Peygamber (s.a.v.) çok şakacıydı. O: “Allah doğru şakacıyı, şaka­sından dolayı hesaba çekmez” derdi.” [85]

782) Abdullah îbn Amr (r.a.) şunu anlattı:

Ben ezberlemek maksadıyla Rasulullah’tan (s.a.v.) duyduğum her şeyi yazardım. Kureyş beni bundan men edip: Sen Rasulullah’tan (s.a.v.) duyduğun her şeyi yazıyorsun. Halbuki Rasulullah (s.a.v.) öfkeliyken de konuşabilir, dediler. Yazmaktan vazgeçtim. Bunu Rasulullah’a (s.a.v.) söyleyince:

“Yaz! Canım elinde olana yemin olsun! Benim ağzımdan ancak hak çıkar” diye cevap verdi. [86]

783) Havvat îbn Cubeyr şunu anlattı:

Rasulullah’la (s.a.v.) birlikte Merruzzahran’da konakladım. Çadı­rımdan çıktım. Bir de ne göreyim! Kadınlar sohbet ediyorlar. Beni beğen­diler. Ben de geri döndüm. Yemen işi elbisemi çıkarıp onu giydim. Daha sonra onların yanma oturdum. Rasulullah (s.a.v.) çadırından çıkıp:

– “Ebu Abdillah! Niye onların yanma oturdun?” dedi. Rasulul-lah’tan (s.a.v.) korkup:

-Ya Rasulellah! Benim ürküp kaçan bir devem var, onun için bir bukağı arıyorum, dedim.

Rasulullah (s.a.v.) gitti, ben de peşine düştüm. Ridasını yere atıp ağaçların araşma girdi, ihtiyacım giderip abdest aldı ve sonra geldi:

– “Ebu Abdillah! Senin devenin ürküp kaçması ne oldu?” dedi.

Daha sonra oradan ayrıldık. Bir konaklama yerinde benimle kar­şılaşır karşılaşmaz bana:

– “Es-Selamu aleyke, Ebu Abdillah! Senin devenin ürküp kaçması ne oldu?!” demeğe başladı.

Hemen Medine’ye gittim. Mescidi ve Rasulullah’la (s.a.v.) oturup kalkmayı terkettim. Bu uzun sürünce, mescidde yalnız kalacağım bir vakit denk getirip o zaman, namaz kılmağa başladım. Rasulullah (s.a.v.) odalarının birinden çıkıp namaz kılmağa geldi. Kısa iki rekat namaz kıldıktan sonra yanıma gelip oturdu. Onun beni bırakıp gideceği ümi­diyle namazı uzattım. Bunun üzerine:

– “Ebu Abdillah istediğin kadar uzat! Sen gidinceye kadar kalkacak değilim” dedi.

Kendi kendime: Vallahi, Rasulullah’tan (s.a.v.) özür dileyeceğim ve onun içini rahatlatacağım, dedim. Namazı bitirince o:

– “Es-Selamu aleyke, Ebu Abdillah! Senin devenin ürküp kaçması ne oldu?!” dedi.

-Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, müslüman oldu-ğumdanberi, o ürküp kaçmadı, dedim. Rasulullah (s.a.v.) iki veya üç defa:

– “Allah sana merhamet etsin” dedi ve bana takılmaktan vazgeçip bir daha o sözü söylemedi. [87]

Kaynaklar:

[1] Müslim, Sahih, kftabu’l-fedaij, bab: 13; Buharı, Sahih; kitabu’l-edeb, bab: 39, Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, 1/412.

[2] Buharî, Sahih, VIII/55; Müslim, Sahih, kitabu’l-mesacid, bab: 48; kitabu’l-edeb, bab: 5; kitabu’l-fedail, bab: 13; İmam Ahmed, Musned, 111/212, 270, VI/236; Beyhakî, Süne-nu’l-Kubra, II/436, IH/66, V/203, IX/310; Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, 1/313; İbn Ebi Şeybe, VIII/322; İbn Sa’d, i/90.

[3] Buharî, Sahih, kıtabu’l-edeb, bab: 44; İmam Ahmed, Musned, 111/144; Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, 1/314.

[4] Müslim, Sahih, kıîabu’l-mesacid ve mevadı’ı’s-sala, bab: 25; Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, I/323, 324.

[5] Buharî, Sahih, II/20, 29, İV/47,225; Müslim, Sahih, kıtabu’l-îdeyn, bab: 4; Nesâî, Sünen, 111/197; Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, VII/92, X/224; İmam Ahmed, Musned, VI/84: İbn Asakır, Tarih, 11/412.

[6] Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, I/324, Tırmızî, Şemail.

[7] Daha önce kaynakları geçti.

[8] Kalem Suresi, 4.

[9] Müslim, Sahih, kitabu fedaili’s-sahabe, hadis no:   81; İmam Ahmed, Musned, VI/234.

[10] Nesaî, Sünen, kitabu’î-tahare, bab: 169; İbn Hacer, Fethu’l-BarT, XI/56; İbn Sa’d, Tabakat, I/99; Zebîdî, İthafu’s-Sadeti’l-Muttakîn, VIİ/109.

[11] İmam Ahmed, Musned, 111/183; İbnu’s-Sinni, Amelu’l-yevm ve’l-leyle, 223; Ebu Nuaym, Hılyetu’l-Evliya, VIII/378; ibn Hacer, Fethu’l-Bari, XI/33; Zebîdî; İthafu’s-Sadeti’l-Muttakîn, VI/277.

[12] Yukarıdaki dipnota bakınız.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 351-353.

[13] İmam Ahmed, Musned, 1/258; İbn Kesir, el-Bıdaye ve’n-Nıhaye, III/52.

[14] Buharı, Sahih, İV/54; V7250; VIII/105; Müslim, Sahih, kitabu fedaıli’s-sahabe, 197; imam Ahmed, Musned, II/243, 448, 502; Beyhakî, Delaılu’n-Nubuvve, V/359, 362; Ebu Nuaym, DelaıluYı-Nubuvve, I/79; İbn Sa’d, Tabakat, İV/176; İbn Asakir, Tarih, VH/65, 66.

[15] Buharî, Sahih, kitabu’t-tefsir, sure: 3; kitabu’l-maraz, bab: 115, kitabu’l-edeb, bab: 115; kitabu’l-isti’zan, bab: 2; Müslim, Sahih, kitabu’l-cihad, hadis: 116, imam Ahmed, Musned, V7203.

[16] Tevbe Suresi, 84.

[17] Buharı, Sahih, kitabu’l-cenaiz, bab: 84; kitabu’t-tefsir, sure 9; Tirmızî, Sünen, ki-tabu’t-tefsir, sure: 9; Nesâî, Sünen, kitabu’l-cenaiz, bab: 69; Darimî, Sünen, Mukaddime, bab: 14;lmamAhmed, Musned, 1/16; II/488; VI/263.

[18] Fetih Suresi, 24.

[19] Müslim, Sahih, kitabu’l-fedail, bab: 20, hadis: 79; Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, 1/311.

[20] Zebîdî, İthafu’s-Sadetı’l-Muttakîn, VII/100; Irakî, Tahricu’l-ihya, H/355 (Iraki şöyle demiştir: Bunu Tırmizî, Şemail’de Hind Ibn Ebi Hale’nın hadisinde rivayet etmiş sonra onu serdederek şöyle demiştir: “Bunda ismi belirtilmeyen vardır.”).

[21] Buharî, Sahih, kitabu bed’il-halk, bab: 7; Müslim, Sahih, kitabu’l-cihad, hadis: 111.

[22] Buharî, Sahih, kiîabu’l-libas, bab: 7, 18; kitabu’l-edeb, bab: 68; Müslim, Sahih, kitabu’z-zekâ, hadis; 128; Ebu Davud, Sünen, kitabu’l-edeb, bab: 1; Nesaî, Sünen, kitabu’l-kasame, bab: 64; İmam Ahmed, Musned, 111/153, 210, 224.

[23] Müslim, 2007; Taberanî, Mu’c&nu’l-Kebir, XIX/189; BağavT, Şerhu’s-Sunns, Xlll/240; ibn Kesir, Tefsir, V/380.

[24] Yusuf Suresi, 92.

[25] Ibnu’s-Sinni, Amelu’l-yevmı ve’l-leyle, 308; Ebu Davud, ba’s, 24; Suyutî, Durru’l-Mensur, İV/34; Ibn Hacer, Fethu’l-Bari, VI1/211.

[26] İbn Sa’d, Tabakat, İl/102; tbn Asakir, Tarih, VI/431; Suyutî, Menahilu’z-Zal, 18.

[27] Kaynakları daha önce geçti.

[28] Kaynakları daha önce geçti.

[29] İmam Ahmed, Musned, VI/268; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, İV/139 (Heysemî şöyle demiştir: Bunu Ahmed’le Bezzar rivayet etmiştir. Ahmed’in isnadı sahihtir.)

[30] Irakî, Tahrıcu’l-lhya, 11/379; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, IX/15 (Heysemî şöyle demiştir: Bunu, Bezzar rivayet etmiştir. Senedinde İbrahim İbnu’l-Hakem ibn Eban vardır ve o metruktür.)

[31] Kaynakları daha önce geçti.

[32] Kadî lyaz, eş-Şifa, s. 84.

[33] İbn Sa’d, Tabakatu’l-Kubra, I/88; Suyutî, Durru’l-Mensur, 111/133.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 353-363.

[34] Tirmızî, Sünen, no:   3896; İmam Ahmed, Musned, I/396; Beyhakî, Sünen; Irakî, Tahricu’l-İhya, MI/394.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 363.

[35] Müdara: Sulh ve salâh üzere bulunmak manasına gelir. Meşru bir surette ve iyi bir netice için yapılan müdara makbuldür. Fena bir netice İçinse kötüdür. (Mütercimin notu).

[36] Buharî, Sahih, kitabu’l-ezan, bab: 65; Müslim, Sahih, kitabu’s-saiâ, hadis: 191; imam Ahmed, Musned, 111/109.

[37] Buharı, Sahih, kitabu’l-ezan, bab: 165, 163; Ebu Davud, Sünen, kitabu’s-salâ, bab: 123; ibn Mace, Sünen, kitabu’l-ikame, bab: 49; Nesaî, imame, bab: 35; imam Ahmed, Musned, IH/240, V/305.

[38] Buharî, Sahih, VI11/34; Müslim, Sahih, kitabu salati’l-müsafirin, bab: 29; İmam Ahmed, Musned, V/187.

[39] Müslim, Sahih, kitabu’l-iman, 347; Ebu Davud, Sünen, kitabu’s-sunne, bab: 17; İmam     Ahmed,   Musned,   111/119,     268;   Beyhakî,   Sünenu’l-Kubra,   VII/190;     Taberanî, Mu’cemu’l-Kebir, IV/32; Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve. 1/148.

[40] İmam Ahmed, Musned, 1/242.

[41] İmam Ahmed, Musned, V/256, 257; Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, VIII/190, 215; İbn Kesir, Tefsir, V/69; Zebîdî, İthafu’s-Sadeti’l-Muttakîn, VİI/51.

[42] ibrahim Suresi, 36.

[43] Maide Suresi, 118.

[44] Müslim, Sahih, kitabu’1-iman, hadis no: 346; Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, VII/205; Tefsi-ru’t-Taberi, Xlll/151; Beyhakî, el-Esmave’s-sıfat, 214; İbn Ebi’d-Dunya, Husnu’z-zan billah, 61.

[45] Buharı, Sahih, VIII/14; Müslim, Sahih, kitabu’t-tahare, bab: 3; Nesaî, Sünen, 1/175; İbn Mace, Sünen, 527; Ahmed, Musned, 111/191; Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, U/413,428, X/103; İbn Huzeyme, Sahih, 293,296.

[46] Müslim, Sahih, kitabu’l-birr ve’s-sıle, 73; Beyhakî, Sünenul-Kubra, X/245; Hu-meydî, Musned, 249; Zebîdî, İthafu’s-Sadeti’l-Muttakîn, VI/228.

[47] Müslim, Sahih, 381; Nesaî, Sünen, I/259; Ahmed, Musned, V/447,448; Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, H/360; Taberanî, Mu’cemu’l-Kebİr, XIX/403; İbn Ebi Şeybe, Musannef, İl/ 432; Ebu Davud, Sünen, 930.

[48] Buharî, Sahih, IX/107; Müslim, Sahih, kitabu’l-mesacid, 292; Nesaî, azan, bab: 1; Darimî, Sünen, I/286; Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, 11/17; Darakutnî, Sünen, I/273; İbn Hu-zeyme, Sahih, 397.

[49] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 364-367.

[50] Buharî, Sahih, kıtabu’l-menakıb, bab: 23; Müslim, Sahih, kitabu’l-fedaıl, bab: 16 İbn Mace, Sünen, kitabu’z-zuhd; Beyhakî, Delaılu’n-Nubuvve, 1/316.

[51] Beyhakî, Delaılu’n-Nubuvve, V/317; Ebu Davud, Sonen, kitabu’t-teraccul, 9; ki tabu’l-edeb; Tirmızî, Şemail; ibn Hacer bunu, Tehzib’de (İV/135) zayıf görmüştür.

[52] Ebu Davud, Sünen, IV/250; Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, 1/318.

[53] Hakim, Mustedrek, İV/16, 17.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 368.

[54] Beyhakî, Delaılu’n-Nubuvve, V/492; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nıhaye, I/248 Kadı lyad, eş-Şifa, 1/439.

[55] Buharî, Sahih, İV/193, VI/71, 92; Müslim, Sahih, kitabu’l-fedail, 167; Ebu Davud, Sünen, kitabu’s-sunne, bab: 13; Ahmed, Musned, H/405; Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, V7 495.

[56] Buharî, Sahih, İV/204, VIII/210; Müslim, Sahih, kitabu’l-kader, bab: 7; Abdur-rezzak Musannef, 19757, Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, V/498; Ahmed, Musned, I/23, 24; Tir-mizî, Şemail, 172.

[57] Yusuf Suresi, 50.

[58] Ahmed, Musned, N/346, 389; Suyutî, Durru’l-Mensur, İV/23; İbn Kesir, Tefsir, İV/319.

[59] İmam Ahmed, Musned, II/99, 111/241; Hakim, Müstedrek, 1/15; Abdurrezzak, Musannef, 20522; İbn Hıbban, Sahih, 2228; İbn Huzeyme, Sahih, 109; Ebu Nuaym, Hılye-tu’l-Evliya, VI/252.

[60] İmam Ahmed, Musned, 111/260; Hakim, Mustedrek, 1/363; Buharı, Tarih, Vlll/ 432.

[61] Buharı, 111/201, Vll/32; Taberanî, Mu’cemul-Kebır, XI/120; İbn Hıbban, Sahih, 1064; İbn Sa’d, Tabakatul-Kubra, 1/95,107; İbn Adıyy, el-Kamıl, İV/1352, V/1688, 1937.

[62] Hakim, Müstedrek, H/466; Hatib, Tarih, VI/277, 279; Zebîdî,- İthafu’s-Sadeti1!-Muttakîn, VI1/142; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, IX/20.

[63] Bağavî, Şerhu’s-Sunne, XI/287.

[64] Bağavî, Şerhu’s-Sunne, XII/249; imam Ahmed, Musned, 11/231; İbn Hibban, Sahih, 2137 (Mevarid); Munzirî, Terğıb ve’t-Terhib, İV/196; Zebidî, Ithafu’s-Sadetİ’l-Muttakîn, VII/116.

[65] Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, I/352; Tirmizî, kitabu’z-zuhd, bab: 37 (Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir, demiştir.); Ibn Mace, Sünen, kitabu’z-zuhd, bab: 6; Darimî, Sünen, ki-tabu’r-rikak, bab: 118; İmam Ahmed, Musned, il/296, 343, 451, 513, 519, V/366.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 368-372.

[66] Daha önce kaynakları geçti.

[67] Bağavî, Şerhu’s-Sunne, XMI/213; Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, 1/158; İbn Sa’d, Tabakatü’l-Kübra, 1/128; Tarıhu İbn Asakir, I/66; İbn Ebi Şeybe, Musannef, XI/504; Ibn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, VI/299; Suyutî, Durru’l-Mensur, İV/342; Zehebî, Mizanu’l-I’tidal, 7211. Ayet: Enbiya Suresi, 107.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 372-373.

[68] Müslim, Sahih, kitabu’l-birrve’s-sıle, 91,94; İmam Ahmed, Musned, H/390, i M/33; Abdurrezzak, Musannef, 20293; İbn Hacer, Fethu’l-Barî, Xl/171; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, VIII/266; Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, VII/61.

[69] Müslim, Sahih, kitabu’l-birr ve’s-sıle, bab: 95.

[70] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 373-374.

[71] Bakınız: Sahİhu’l-Buharî, I/5, IJI/33, İV/137; Müslim, Sahih, kitabu’l-fedail, bab: 50; Musnedu’I-İmam Ahmed, I/288, 363; Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, İV/305; İbn Sa’d, Taba-katu’l-Kubra, I/93; Tirmizî, Şemail, 190; Sunenu’n-Nesaî, kitabu’s-sıyam, bab: 2; Musanneîu İbn Ebi Şeybe, IX/102; Münzirî, Terğib ve’t-Terhib, 1523,1748.

[72] imam Ahmed, Musned, İV/84; Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, VII/18, IX/102; Tabe-ranî, Mu’cemu’l-Kebir, 11/135; Abdurrezzak, Musannef, 9497, 20049.

[73] Taberanî, Mu’cemu’l-Kebir, I/325; Ebu Nuaym, Hılyetu’l-Evliya, 1/149; Munzirî, Terğib ve’t-terhib, 11/51.

[74] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 374-375.

[75] Daha önce kaynağı geçmişti.

[76] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 375-376.

[77] İmam Ahmed, Musned, 111/161, Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, VI/169; Abdurrezzak, Musannef, 9688; Tirmizî, Şemail, 121; Bağavî, Şerhu’s-Sunne, Xlll/181.

[78] Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, X/18; İmam Ahmed, Musnsd, VI/264.

[79] Ebu Davud, Sünen, kitabu’l-edeb, bab: 91; Tirmizî, Sünen, 192, 1992, 3828; İmam     Ahmed,   Musned,   111/127,     260;   Beyhakî,   Sünenu’l-Kubra,   X/248;     Taberanî, Mu’cemu’l-Kebir, 1/211; Tirmizî, Şemail, 118; Ibn Asakir, Tarih, VI/363.

[80] Taberanî, Mu’cemu’l-Kebir, Xll/391; Heysemî, Mecmau’z-Zevaıd, IX/17; Aclunî, Keşfu’l-Hafa, I/572.

[81] Ebu Davud, Sünen, 4998; İmam Ahmed, Musned, İH/267; Ibn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Vl/53.

[82] Irakî, Tahricu’l-İhya, 111/125; Zebîdî, İthafu’s-Sadetil-Muttakîn, VII/499. İbn Ha-cer bunu, Şerhu’ş-Şemail’de reddetmiştir.

[83] Vakıa Suresi, 34, 35, 36.

[84] Buharı, Sahih, VIII/37; Ebu Davud, Sünen, kitabu’l-edeb, bab: 76; Tirmizî, Sü­nen, 3248; ibnMace, Sünen, 273, 372; İmam Ahmed, Musned, 111/115, 176, 190,223,278; Beyhakî,,, Sünenu’l-Kubra, V/203, X/248; İbn Ebİ Şeybe, Musannef, I/400, IX/14; Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, 1/313; Ebu Nuaym, Hılyetu’l-Evliya, VII/162, 310; İbn Asakir, Tarih, İli/ 142.

[85] Suyutî, Camiu’l-Kebir, 142.

[86] İmam Ahmed, Musned, M/162, 192; Hakim, Müstedrek, 1/106; Ebu Davud, Sü­nen, 3646; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 1/125.

[87] Taberanî, Mu’cemu’l-Kebir, İV/243; el-Hindî, Kenzu’l-Ummai, 18664.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 376-379.

İkra ilim meclisi

www.ilmigah.com

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.