24. FASIL: HUVEYTIB B. ABDU’L-UZZÂ’NIN MÜSLÜMAN OLMASI

0
1464

Ebu Zer’in Huveytıb’ı İslâm’a Davet Etmesi ve Onun da İslâm’a Girmesi
Huveytıb b. Abdu’l-Uzzâ şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’in Mekke’ye girdiği o fetih senesinde çok korkmuştum. Evimi terk ettim. çocuklarımı emin olacakları yerlere dağıttım. Ben de Avf kabilesinin bahçelerinden birinde gizlendim. Ben orada iken bir de baktım ki Ebu Zer el-Gifârî geliyor. İkimizin arasında eskiden beri bir dostluk vardı. Dostluk da dâimi bir şekilde hiyânete mani olurdu. Fakat ben ondan kaçtım. Bana
‘Ey Eba Muhammed! Niçin kaçıyorsun böyle?’ dedi. Ben de
‘Korkuyorum’ dedim. Ebu Zer
‘Senin için herhangi bir korku yoktur. Sen tamamıyla Allah’ın emniyeti altındasın’ dedi. Bunun üzerine yanına vardım ve ona selam verdim. Bana
‘Evine git!’ dedi. Ben de
‘Acaba evime varabilir miyim? Benim için böyle bir imkân var mıdır? Andolsun ki ben evime diri olarak varacağımı zannetmiyorum. Beni yolda öldürmeseler bile evime gelerek öldürürler. Bunun için de çoluk-çocuğum çeşitli yerlerdedirler’ dedim. Ebu Zer el-Gifârî bana
‘Çoluk-çocuğunu bir yere topla. Ben evine kadar sana eşlik ederim’ dedi. Birlikte yola koyulduk; şöyle bağırıyordu:
‘Huveytıb emniyet almıştır, eman. almıştır! Sakın hiç kimse onu rahatsız etmesin!’ Sonra Ebu Zer gidip durumu Hz. Peygamber’e anlattı. Hz. Peygamber (s.a.v) 
‘Öldürülmelerini emrettiğim insanlar hâriç bütün insanlara eman vermedik mi?’ buyurdu. Bunun üzerine kalbim mutmain oldu. Çoluk-çocuğumu evime getirdim. Daha sonra Ebu Zer yanıma gelerek bana şöyle dedi:
‘Ey Ebâ Muhammed! Ne zamana kadar? Ne zamana kadar? Bütün halk seni geçti. Birçok hayır fırsatlarını kaçırdın. Ama daha birçok hayır vardır. Rasûlullah’a gel, müslüman ol! Rasûlullah (a.s.m) insanların en şefkatlisi, akrabalık bağlarını en çok gözeteni ve en hayırlısıdır. Onun şerefi senin için de şereftir; onun izzeti senin için de izzettir’ dedi. Ona
‘Peki, seninle birlikte Rasûlullah’a gidelim!’ dedim ve onunla birlikte Bathâ’da bulunan Hz. Peygamber’in yanına gittik. Yanında Ebubekir ile Ömer vardı. Ben Ebu Zer’e, Hz. Peygamber’e nasıl selam verilmesi gerektiğini sordum. O da
“Ey Peygamber! Selam senin üzerine olsun. Allah’ın rahmet ve bereketi de senin üzerine olsun!’ de” dedi. Ben de böyle selam verdim. Hz. Peygamber,
‘Ey Huveytıb! Selam senin de üzerine olsun!’ buyurdular. Bunun üzerine
‘Şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve sen de Allah’ın Rasûlüsün’ dedim. Hz. Peygamber (s.a.v) 
‘Seni hidâyete erdiren Allah’a hamdolsun’ dedi ve benim müslüman olmama sevindi. Benden bir miktar borç istedi. Ona kırkbin dirhem verdim. Onunla beraber Huneyn ve Taif’e gittim. Bana Huneyn ganimetlerinden yüz deve verdi.[1]
– Huveytıb b. Abdu’l-Uzzâ şöyle anlatıyor: Mekke’nin fethedildiği zamana kadar milletinin dini üzerinde kalan Kureyş büyüklerinden hiç birisi benim kadar fethe karşı değildi. Fakat Allah’ın takdiri değişmez. Ben müşriklerle beraber Bedir’de bulundum. Orada alınacak birçok ibret vardı. Meleklerin bizi öldürdüklerini, yer ile gök arasında esir ettiklerini gördüm. O zaman
Bu kişi kötülüklerden korunmuştur’ dedim ve gördüklerimi hiç kimseye söylemedim. Mağlub olarak Mekke’ye döndük. Kureyş de tek tek müslüman oluyorlardı. Hudeybiye gününde ben de orada idim. Sulhta bulundum. Barış işi gerçekleştirilinceye kadar orada birtakım işler gördüm. Tüm bunlar İslâm’ı kalbimde artırdı ve fakat Allah Teâlâ’nın dilediğinden başkası olmuyor. Hudeybiye sulhu yazılırken ben şahitlerin en sonuncusuydum. Şöyle dedim:
‘Kureyş, Muhammed’den ancak hoşuna gitmeyen şeyler görecektir’. Ben o gün Hz. Peygamber’le savaşma taraftarıydım. Ertesi sene, andlaşma gereği Hz. Peygamber (s.a.v)  umre yapmak için geldiğinde bütün Kureyşliler Mekke’den çıktılar. Süheyl b. Amr ile ben Mekke’de kalanlar arasındaydık. Bizim görevimiz vakit tamam olduğunda onları Mekke’den çıkartmaktı. Üç gün bittikten sonra Süheyl b. Amr’la birlikte Hz. Peygamber’e giderek
‘Vakit tamam. Artık memleketimizden çıkınız!’ dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) 
‘Ey Bilal! Güneş batmazdan önce müslümanlardan bizimle gelen hiç kimse Mekke’de kalmasın’ buyurdular.[2]

[1] Hakim, Müstedrek, III/493 (el-Münzir b. Cehm tarikiyle); İsabe, I/364 (İbn Sa’d’ın Tabakat’ta yine aynı yolla rivayet ettiğini söyler)
[2] Hakim, III/492 (İbrahim b. Cafer el-Eşheli ve babası tarikiyle)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, sf : 1/165-166.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.