Duada Vesilenin Yeri ve Yalnızca Allah’tan İstemek

0
2514

Dinimizde birbirine hayır dua etmek, Allah’tan diğer mümin kardeşinin affını istemek teşvik edilmiştir. Bu davranış her iki taraf için de hayırlı ve kazançlıdır. Hatta, başkası için dua ve istiğfar etmek müttaki insanların en önde gelen ahlâkıdır. Bu ahlâk Allah Teâlâ’nın emri ve Hazreti Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sünnetidir.

Sâlih insanları vesile etmek şöyle olur;

Allah Teâlâ’dan bir şey isterken, “Ya Rabbi, şu sâlih kulunun (peygamberin veya velînin) hürmetine ve senin katındaki dostluğunun hatırına şu ihtiyacımı gider, beni affet!” denebilir.

Burada vesile yapılan sâlih kuldan istenilen hiçbir şey yoktur. Her şey âlemlerin yüce Rabbinden isteniyor, ancak dilekçemizin başına Allah’a hamd, Resûlü’ne salât ettikten sonra, Hak katında kabul görmüş bir dostun ismi ekleniyor. Kul bununla şöyle demek istiyor:

“Yâ Rabbi! Ben senin rahmetine muhtacım, kapına geldim; ancak senin yüce huzurunda bir şey istemeye yüzüm yok. Çünkü benim kusurum ve gafletim çok. Sen bana benim halime göre değil; şu dostunun güzel hali hatrına rahmetinle muamele yap. Onun hatrına benim şu işimi hayırla sonuçlandır, sıkıntımı gider, günahımı affet.”

Dua kulun, hüküm yüce Allah’ındır.

Vesileye itiraz edenler ve onu şirk gösterenler Fâtiha sûresindeki şu âyeti sık sık sözlerine delil gösterirler:

“Allah’ım! Ancak sana kulluk eder, sadece senden yardım isteriz.”

Hemen şunu belirtelim ki bu âyet, vesileyi inkâr edenlerin değil, onu kabul ve tatbik edenlerin delili olmaktadır. Çünkü bu sûreyi herkes tek başına okuduğunda da, “Allah’ım! Sadece senden yardım isteriz.” Yani, âyette Allah’tan bir şey isterken ben değil, biz şeklinde dua edilmesi öğretilmektedir. Bunun mânasını ve hikmetini müfessirler şöyle açıklıyorlar:

“Bu âyette kula edep ve tevazu öğretiliyor. Mümin, ilâhi huzurda derdini açarken nefsini o huzurda tek başına söz söylemeye ehil görmüyor, kendisini diğer müminler içine katıp, onların sâlih ve kâmil olanlarını kendisine destek yapıyor, kalpler ve gönüller birleşip; ortak bir dille, ‘Yâ Rabbi! Senden isteriz. Senden istiyoruz.’ diyor.

İşte hak olan ve tasavvufta uygulanan vesile bundan başka bir şey değildir. Yani vesile, beni, benliği bırakıp; her mümini kendi parçası görerek birbirine dua etmek ve topluca sadece Allah’tan istemektir. Bu şirke değil; yalnızca duaların kabûlüne ve şükre vesiledir.

Eğer âyette geçen, ‘Sadece senden isteriz’ ifadesinin asıl mânâsını düşünmeden ve hiçbir ayırım yapmadan ‘Her şey sadece Allah’tan istenir, kim Allah’tan başkasından bir şey isterse, şirke düşer!’ diyen kimse, kendisi başta olmak üzere, herkesi şirkin içine itmiş olmaktadır. Çünkü istenilecek şeylerin içine ekmek, yemek, ilâç, para, ilim, akıl, yardım gibi günlük hayatta birbirimizden istediğimiz şeyler de girmektedir.

“Kimse kimseden bir şey istemesin, çarşı-pazarlar, okullar, hastaneler, eczaneler paydos edilsin; yoksa bir kimseye ‘Bana şunu ver, bunu ver’ diyen herkes şirke düşecek!” diyen kimseye denebilecek en dostça söz şudur:

Allah sana birazcık akıl fikir versin. Allah bu dini ve milleti senin şerrinden korusun!

Allah Teâlâ dünyayı sebepler âlemi olarak yaratmıştır. Bu âlemde her insana farklı kabiliyet, fazilet, mal, mülk ve yetkiler verilmiştir. Bununla kimin nasıl davranacağını ortaya koymak istemektedir ve herkesi verdiği nimetin şükründen hesaba çekecektir.

Eldeki her nimetin şükrü, o nimetin aslında Allah Teâlâ’ya ait olduğunu bilip; onu Allah yolunda kullanmakla olur. Fakir zenginden, cahil âlimden, hasta doktordan, zayıf güçlüden,gafil âriften bir şey isterken, aslında Allah’a ait bir nimeti istediğini bilmelidir. İsteyen de, verende, verilen de, yüce Allah’ın mülküdür, hepsi kendilerine verilen ilâhi görevi yapmakla görevlidir.

Allah Teâlâ peygamberlerine güzelce tâbi olan velî kullarına birçok mânevi nimet, yetki ve imkân vermiştir. Onların kalbini nur, irfan, ilim, feyiz ve sevgisiyle doldurmuştur. Kim onlardan bir şey isterse, Allah’ın kendilerine emanet ettiği nimetlerden istemiş olmaktadır. Asıl veren Allah’tır, velî sadece mânevî nasipleri sahibine ulaştırmakla görevlidir.

Kaynak; S. Muhammed Saki Erol, Aile Saadeti, Semerkand yayınları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.