Kırk Yaş Muhasebesi

0
1598

Kırk Yaş Muhasebesi

141114110209_aqsa_old_man_640x360_afp_nocredit

“Hesaba çekilmeden evvel nefsinizi hesaba çekiniz”

Buyuran Fahr-i Kainat’ın ümmetine farklı bir uyarı. Ömrü kuşatan ibadetlerle hesaplı kitaplı yaşamaya aşina mü’minlere mahşer provasını hatırlatan bir ayet…

 

Ahkaf suresinde şöyle buyurulur:

“Biz insana, ana babasına iyilik etmesini tavsiye ettik.(Çünkü) annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşıması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer.

Nihayet insan güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki:

Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve benden razı olacağın faydalı işleri yapmamı sağla. Benim için de, zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben, Müslümanlardanım.”(46/15)

 

İnsanı ikaz eden ayetler içinde bu ayetin hususi bir mevkii var. Çünkü o, geleceğe sağlam adımlarla ve doğru istikamette yürümek için gerekenleri talim ediyor. Kırk yaşlarına, gücün zirvesine gelen insana, anne kucağındaki acziyetini, belki yaratılışın ilk safahatını hatırlatıyor.

Tam da çağında, kimlerin vesilesiyle, nasıl zahmetlerle meydana geldiğine bakmalısın diyor. Bu hale gelmen uğruna nice zahmetlere katlanan ebeveynine hayır dualar etmelisin…

Ardına dönüp, nereden geldiğine bakarsan, şimdi bulunduğun mevkii daha iyi idrak edersin. Durumunu gerçekçi bir yaklaşımla tahlil edebilirsin. Sana emeği geçenlere teşekkür edip, nimetin gerçek sahibine kendin ve ebeveynin adına şükredersin. Böylece nereye gitmekte olduğuna dair isabetli tahminde bulunabilirsin.

İnsan, bir gün oturup, kırk yaşın muhasebesini yapsa; o güne kadar yaptıklarını, söylediklerini, gördüklerini vicdan terazisinde tartsa, ne düşünür? Heralde şuna benzer şeyler düşünür:

Şu imtihan sahasında kırk yıldır yürüyen bir yolcuyum. Maddi gücüm, ruhi istidadım tekâmül etti. Peygamberlerin risaletle görevlendirildiği çağdayım.

Ne var ki, kemâle erdiğim bu çağda, aynı zamanda adımlarımı zevale doğru atmaktayım. Öyleyse hayat seyrimin dünü, bugünü ve yarınları için hesap çıkarmalıyım. Kırk yılın hesabını tutmalıyım…

Ayet-i kerimenin nezih bir üslupla lüzumunu işaret ettiği gerçek bu olmalı.

Düşünüyorum: Kırk yaşına gelmiş bir insan, dünya nimetleri adına pek çok şey görmüş demektir. Bir evlat yetiştirmenin nimet ve külfetleri yaşamıştır. Gördükleri oranında tecrübesi artmış, fikriyatı gelişmiş olmalıdır. O artık yirmi yaş öncesindeki gibi delikanlı, tez canlı değildir. Yirmili otuzlu yaşlardaki gibi ihtirasın yoğun olduğu dönemlerde değildir. Gerçekten kırklı yaşlar fiziki anlamda da bünyenin önemli bir dönüm noktasını teşkil eder. Bu sebeple o çağdaki bir insan, artık kendi cirmini tartmış olmalıdır. Artık onun için nereden nereye geldiğini ve nereye gittiğini hesap etme vaktidir.

Dünyaya gelme ve gitme vaktinin tayin ve tespiti insanın iradesine bırakılmamış. Adına hayat denen imtihan serüveninin nihayet bulacağı nokta bizim meçhulümüzdür.

Şu halde kendisine kırk yıl gibi bir süre tanınmış olan insan, “Rabbim!” diyecek… Yalvaracak…

Verilen nimete şükredecek ve bunu kuvveden fiile taşıyacak, ecdadından aldığı iman aşısına evladına taşımanın gayretini kuşanacak… Önüne, ardına, sağına, soluna bakacak. Çünkü hedefler Allah rızasına endekslenip, hesaplar ahiret kazancına göre yeniden revize edilmezse, korkarız ki ihtiraslar başka suretlere bürünerek, insanları aldatmaya devam edebilir.

Şefkat Peygamberi (Aleyhisselam); “Kırk yaşını geçtiği halde, iyiliği kötülüğünden fazla olmayan kimsenin Cehennemde yerini hazırlamış olacağını” haber veriyor. Ümmeti için titreyen Resulullah’ın bu ikâzı yapmış olması ne kadar manidar. Hayat bir bakıma ticaret demek. Günler alışverişle geçiyor denilebilir. Peşin olmayan alışverişlerde aylarla veya bir kaç yıla sınırlı vade verilir. Halbuki Allah, insana bir ömürlük zaman tanıyor. Konumuzu teşkil eden ayet-i kerime, vakti merhunu içinde o noktaya erişeni, verilen sürenin kırkıncı yılında yeniden düşünmeye çağırıyor…

“Bu ayet-i kerimeyi nasıl anlayabilirim?” sorusu üzerinde düşünürken, şöyle bir misal geliyor aklıma:

Ömrü kafeste geçen bir kuş tasavvur ediyorum. Dünyayı sadece orada gördüklerinden ibaret zannetmekte…

Gün gelip, kuş kafesten uçuyor. Uçuyor ve her şeyin kafeste gördüklerinden ibaret olmadığı gerçeğine uyanıyor ve götürüldüğü mevki ya da konakladığı mekana bağlı olarak gördükleri değişiklik arzediyor. Bu, nefis bir manzara yahut bir necaset deryası olabiliyor.

Öyle inanıyoruz ki, bu ayet-i kerime, kafesteki kuş misali bir gün gerçeklere uyanacağına insana hatırlatıyor. Kafesin dışında mevcut olduğu halde, imtihan sırrı gereğince perdelendiği hakikatlere ihtar ediyor. “Gün gelip can kuşu ten kafesinden uçmadan evvel uyan” diyor. Kırk yaşında mahkeme-i kübranın provasını düşünmelisin.

İşletmelerde her yıl yıllık bilançolar çıkarılır; kâr-zarar hesapları yapılır ve hiçbir yıl hesapsız-kitapsız kapatılmaz. Hesabını ciddi manada yapmayan işletmeler, faaliyetlerini sağlıklı olarak sürdüremez, belki uzun vadede ayakta kalamaz…

13639846_10210114444284505_1304598074_o

Çeşitli ibadetler, kandiller ve bayramlar vesilesiyle, yapılan gözden geçirmeler, büyük hesap icmalinin bir bir tetkik edileceği güne hazırlanma adına fırsatlar olarak değerlendirilmeli ve hiç değilse kırk yılda bir oturup, ciddi manada muhasebe yapılmalıdır.

Bunu yapmayan, koca bir ömrün hesabını alnının hakkıyla nasıl verecek?

Kaynak: Cafer durmuş’un Cennetin ilk sözü adlı kitabının 165-166-167 sayfalarından alınmıştır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.